Konfederal devrime “yaklaşmak”
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Ortadoğu konfederal devrimine, özel olarak dört parça Kurdistan’ı sömürgeleştiren Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de hedeflenen Konfederal devrime nasıl yaklaşılacağı temel meseledir. Türkiye’de ve Bakur’da Konfederal devrime nasıl yaklaşabiliriz?
Şu yumuşama ve normalleşme curcunasından biraz uzaklaşalım ve ne zamandır çözmeye çalıştığım bir sorunu sizlerle birlikte ele alalım. Burada okuyacaklarınız, ilk defa sizlerle paylaşılan ve sadece bana ait kişisel düşüncelerdir. Benden başka hiç kimseyi bağlamaz.
Program siyasi partiler için çok önemli bir belgedir. Partinin amacını, bu amaca varış yolunu gösterir. Programlar genellikle bir hayli uzundur. Dünyayı, bölgeyi, içinde mücadele ettiği ülkeyi, sınıfları, ekonomiyi, iç ve dış politikayı, insan haklarından hayvan haklarına kadar ne kadar sorun varsa hepsini kapsar.
Parti üyeleri programlarını bu kapsama rağmen ezbere bilmek zorundadırlar. Büyük çoğunluğu bilir de. Ama halk bu programları ezici çoğunluğu ile okumaz. Ama programı bir bakıma özetleyen tek bir cümleden partisinin ne yapacağını bilir.
DP’nin programı “yeter, söz milletindir” sloganıyla özetlenmişti. Halk, buradan “tek parti diktatörlüğüne son verme” amacını kolayca anlamıştı. TİP “işçiye iş, köylüye toprak” demişti. Halk da Osmanlıdan beri yaşadığı işsizlik ve topraksızlığın “sosyalizmde” son bulacağını hemen sezmişti. Ecevit’in partisi “ne ezen, ne ezilen, insanca, hakça bir düzen” sloganıyla “Karaoğlan” olmuştu. Halk bu slogandan bir “devrim” sonucu çıkarmadı, “sosyal demokrat reform” döneminin başlayacağını düşündü.Erbakan’ın “Adil düzen” sloganını mütedeyyinler hemen kavradı, laik devletin kendilerine karşı yaptığı baskının son bulacağına inandı.
"Konfederalizm, kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal sosyalizm" cümlesini halk PKK'nin program özeti olarak benimsedi.
Sosyalistlerin programları genellikle öncülük edecekleri devrimin niteliği ile ilgiliydi. Yeniden Kuvay-ı Milliye, İkinci Kurtuluş Savaşı, Milli Demokratik Devrim, Sosyalist Devrim, Anti Emperyalist, Demokratik Halk Devrimi yakın tarihin program sloganlarıdır. Bu programlar önümüzde bir devrim durduğunu ilan ediyor ve önümüzde duran devrimin sınıfsal ve politik karakterini kendi bakış açılarından saptıyordu.
Devrimin önümüzde durduğuna itiraz edemeyiz. Önümüzde durmasına duruyor da, ne kadar önümüzde duruyor? İşte can alıcı soru budur. Yüz yıllık sınıf mücadelesi gösterdi ki, devrim önümüzde duruyordu ama, önümüzdeki devrim bize gelmeyecekti, biz ona gidecektik. Devrime yaklaşmak nasıl olacaktı? Bu sorunun cevabını program vermiyordu. O halde partilere bir “eylem programı” gerekiyordu. Yani “asgari programımız demokratik devrim, azamisi sosyalist devrim” şemasının dışında, devrimin ilk gününe neler yaparsak yaklaşabiliriz sorusuna cevap verilmeliydi.
O günler geçti.
Artık önümüzde değil, gözümüzün önünde, içinde yaşadığımız bir devrimci süreç var. Bu devrimci süreç hiç birimizin öngörmediği, tahmin bile etmediği devrimi haber veriyor. Öyle bir devrimci süreç ki, Rojava’da zafer kazanmış, Medya Savunma Alanları’nda, Kandil’de bölgesel emperyalizme karşı devrimin özsavunma kaleleri inşa edilmiş. Türkiye işçi sınıfı ve halkı faşist rejime karşı ayağa kalksa, Başûr Kurdistanı’nda devrim an meselesi. Rojhilat’da da benzer bir durum var. Devrimci süreç farklı mücadele biçim ve yöntemleri içeriyor, dört parçada farklı tempolarla gerilla savaşı temel mücadele yöntemi, bu savaş serhildanlarla, sivil itaatsizlik eylemleriyle ve parlamenter mücadelelerle birleşiyor. Özgün bir devrimci süreç bu. Bir anda patlayan, “dünyayı on gün sarsan” bir devrim değil. Çelişkili, eşitsiz gelişme süreçlerinden geçiyor ve yarım asırdır giderek yaygınlaşıyor, derinleşiyor.
Devrimin öncü sosyal gücü Kurdistan işçi sınıfı, emekçi halkı ve onlarla adım adım birleşen sömürge devletlerin işçi sınıfları ve emekçi halklarıdır. Aralarında “ittifaktan" "demokratik uluslaşma süreci” içinde tek bir “bölgesel işçi sınıfı ve emekçi halkın” birliğine doğru bir evrim var. Ama bu devrimci sürecin en özgün yanı, geçmiş devrimlerden farklı olarak “bütünsel devrimci süreç” olması; yani kadınların sosyal öncülükte belirleyici rol oynaması. Devrimci sürecin politik ve askeri öncüsü PKK-PAJK, bütün güçleri birleştiren KCK ve aynı hedefe yöneldikçe “kollektif politik ve askeri öncülükte” yer alacak olan komünist, sosyalist partilerdir. Şimdilik değişik düzlemlerde Kürt Özgürlük Hareketi ile “ittifak” ilişkisi içinde olan güçler, gelecekte, devrimci sürece yaptıkları katkı ölçüsünde kollektif öncülükte yer alacaklardır. Devrimci sürecin teorisyeni, örgütçüsü, eğitmeni, yani Önderi ise Abdullah Öcalan’dır. Onunla başlangıçta “dayanışma” gösteren dünyanın nice aydını, akademisyeni, sanatçısı, sendikacısı bile adım adım onu “dünya barışının önderi” olarak tanımaya başlıyor.
Eskiden ne zaman olacağını bilmediğimiz devrimin karakterini, bilimsel olmaya çalışarak saptıyorduk. Ama şimdi devrimi görüyoruz. Bu devrim ne yaşanmış proletarya ihtilallerine, ne de bazılarımızın sandığı gibi “milli kurtuluş savaşlarına” benziyor. Bu devrimin karakteri “konfederal (bölgesel)”dir, eski “azami ve asgari program amaçlarını” kesintisiz bir şekilde bugünden iç içe geçiriyor ve o nedenle şimdiden “kadın özgürlükçü, ekolojik ve komünal sosyalist” devrim karakteri taşıyor.
Yani artık devrimci partiler, ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan “devrim programlarını” değiştirip, gözlerinin önündeki devrimi kendi program amaçları olarak ilan etme göreviyle karşı karşıya. Bu konuya gelecek yazıda girmeye çalışacağım.
Şimdi genel olarak Ortadoğu konfederal devrimine, özel olarak dört parça Kurdistan’ı sömürgeleştiren Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de hedeflenen Konfederal devrime nasıl yaklaşılacağı temel meseledir. Türkiye’de ve Bakur’da Konfederal devrime nasıl yaklaşabiliriz? Bir “eylem programı” hazırlamalıyız. Bakur’da atılması gereken oraya özgü adımları ve diğer sömürgeci devletlerde, Türkiye ve Kuzey Kurdistan’dan farklı olacak eylem programlarını dışta bırakarak, Türkiye Cumhuriyeti’nde her iki coğrafyaya egemen faşist iktidara karşı mücadelenin “eylem programı” hakkında konuşalım.
Bu program özetle, tüm muhalefetle birlikte birinci olarak, “Erken Seçimi”, Erdoğan ve bakanların istifasını, emek ve barış düşmanı programlar ve planların yürürlükten kaldırılmasını, tüm partilerin eşitlik temelinde kuracağı “Seçim Hükümetini”; ikinci olarak, başta Öcalan olmak üzere bütün siyasi tutsakların özgürlüğünü; üçüncü olarak, erken seçimle oluşacak TBMM’nin, Anayasa yapması için Kurucu Meclis işlevine sahip olmasını, bunun için de seçimlerin sıfır barajla gerçekleşmesini; dördüncü olarak, Cumhurbaşkanlığı sisteminin yerine parlamenter sistemi ve sınıf mücadelesinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını sağlayan bir Anayasa yapılmasını içermelidir
Muhalefete böyle bir eylem programı temelinde ittifak çağrısı yapılmalı ve AKP-MHP iktidarı erken seçimi ve Cumhurbaşkanı ile Bakanların istifasını kabul etmediği durumda, muhalefetin TBMM’den çekilerek mücadeleyi halk kitlelerine devretmesi önerilmelidir.
Konfederal devrime bu barışçı yolla yürümeye karşı iktidar devlet terörüne başvurduğu zaman, halkın faşizme karşı ayaklanma hakkı uygulamaya konmalıdır.
Devrime yaklaşmanın yolu bana sorarsanız bugünkü somut durumda ancak böyle çizilebilir.
PKK’nin Konfederal devrim programı var. Şimdi gündemde olan diğer devrimci parti ve hareketlerin programlarını yenlemektir.
Bu konu sonraki yazımızın konusu olacak.