Nazım ve Cihan’ı anarken
Selim FERAT yazdı —
- Cihan ve Nazım, bize bir adım uzak ve sarılmayı unutan binlerce insandan, bize daha yakın duruyorlar. Bunun da bir nedeni var: Varolmak! Beni büyüleyen iki insan portresi: Cihan ve Nazım. Onları tüm zamanlar için hatırda tutmayı unutmayarak…
Gündemi yazmak?
İki gazeteci vuruldu.
Gündemi yazmak, insanı yazmak gibi bir şey.
İçeriğinde insan varoluşunu işlemeyen bir metnin, varoluş gücüne inanmıyorum.
Varolmak sebeplere dayanır.
Heideger’e göre "hiçbir şey sebepsiz değildir."
Sadece biz değil; dünü, bugünü ve geleceğin bileşkelerini gözlemleyenlerin dolaysız olarak varacakları insani merkezlerden biri Rojava’dır.
Unutmayın: "Kürtler kardeşimizdir" diyenler vurdular iki gazeteciyi.
Varolmanın bir nedeni vardır.
Varolmak için yola koyulanlar, nedensiz yola çıkmazlar.
Gülen adam, Nazım Daştan gibi gülüyorsa, bunun bir nedeni vardır.
Nazım’ın ANF’de yayınlanan, bilgisayar başındaki fotoğrafına bakın.
Önündeki Kaf dağını delip geçen, "hadi sen de ordan" der gibi, onlarca sene sonra Rojava’da doğacak çocukları mutlu eden insan hümanizması yüklü bir gülüş.
Bir de Cihan Bilgin’in elinde kamerasıyla çekilmiş bir fotoğrafı var.
"Geride kalanlara selam, yola devam" ve "sizi seviyorum çocuklar" yüklü bir gülüş.
Özgür Avzem yazmış:
Nazım Rojava’da. "Ölüm ile yaşam arasında bir çizgideyiz. Belki yaralanırız, belki katlediliriz fakat en azından buradaki direnişi ve hakikati herkese duyurduğumuz için kendimizi şanslı ve mutlu hissediyoruz. Bizim geleneğimiz böyledir işte”.
Cihan Bilgin’i Dîlan Dîlok yazmış. Cihan uzun sürmeyen kızgınlığını şöyle gerekçelendiriyormuş: "Aman boşver lê, kimseye kırılmaya değecek bir dünyada değiliz".
Cihan Bilgin mücadelesinin nedenini duyurmuş: "Kürtlere ikinci bir hayat borçlu bu dünya, başka yolu yok".
Nazım’ı ve Cihan’ı anıyorum…
Varoluşlarının nedenini, varoluş mantığının varolmasında anlıyorum.
Bütün insanlar ölümlüdür, bir insanın ölmesi için sebep değildir.
Che Guevera ölümlü demek, "her şey geçicidir" ilkesine göre doğru, mantık açısından yanlıştır.
Mantık, Che Guevera’nın beklenmedik ve en yüksek ihtimal bünyesine sığmayacak bir tesadüfsüzlük eseri öldürüldüğüne işaret ediyor.
Bu beklenmedik ve tüm zamanlar için öngörüye sığmayan "tarihi kaza"yı insan mantığına "ölümlü olma" ile açıklayamazsınız.
Böylece Che’yi öldürenler onu "ölümsüz" kıldılar, "her şey geçicidir" doğru olmasına rağmen.
Che Guevera "ölümlüdür" ile Guevera ölümsüzdür, birbirini dıştalamayan iki naratiftir.
Nazım ve Cihan’a dönüyorum.
Hiç tanımadığımız iki yüz.
Rojava üzerinden tanışıyor, tanıştığımız resim kareleri üzerinden akrabalaşıyoruz.
Cihan Bilgin’in, geride kalanlara bakarak, "sizi seviyorum, yola devam" diyerek bizi bırakıp gitmesi, Nazım Daştan’ın yeni nesil sonrası ulaşacak umut yüklü gülüşü, bizdeki bilinçaltını uyandırdı.
Çocukluğumdan bu yana özlemini duyduğum bir sevdayı fısıldayan resim kareleri mi?
Eksikliğini hissettiğimiz bir duruşa iletilmek üzere, estetik yüklü bir uyarı mı?
Bilmiyorum.
Şimdilik bildiğim;
Cihan ve Nazım, bize bir adım uzak ve sarılmayı unutan binlerce insandan, bize daha yakın duruyorlar.
Bunun da bir nedeni var:
Varolmak!
Hatırlarkan cevap bulmak.
Yaşadığımız dünyada insanın varlığının başına daha neler gelebilir ve yaşamın gerçekliğine karşı cevabımız ne olacak?
Beni büyüleyen iki insan portresi: Cihan ve Nazım.
Onları tüm zamanlar için hatırda tutmayı unutmayarak…