Soykırımlarla hesaplaşmak

Demir ÇELİK yazdı —

  • Nasıl ki tarih boyunca rafizi, zındık, sapkın denilerek ortadan kaldırılmak istenmişse, bugün de bu değerlerin taşıyıcısı insanın kök hücresi değerler sahibi bu insan toplumsallığı bitirilmek isteniyor.

Geçen hafta elit siyasi parti ve devletten beslenen siyasetçiler, ülkenin tarihsel kadim sorunlarını çözmek yerine, inkârda ısrar ettiler. Türkiye’de bugün siyasi ve ekonomik kriz başta olmak üzere çoklu kriz yaşanıyorsa, bunun en temel nedeni kadim sorunların çözümsüzlüğünde ısrarın yol açtığı savaş ve savaşçıl politikalardır. İnsanlarımız açlık, yoksulluk ve sefalet içinde yaşama tutunmanın açmazındayken, siyasiler inkâr, asimilasyon ve katliamcı zihniyeti savunmaktadırlar. Devletin askeri ve sivil bürokrasisi bile sorundan bahsediyorken, çözümün adresi ve iradesi olarak gösterilen siyasilerin çözümsüzlüğü ve çaresizliği topluma dayatıyor olmaları ağır siyasal, sosyal ve kültürel travmanın yaşanmasına neden olmaktadır.

Yıllar öncesinde Almanya ziyaretinde asimilasyondan bahseden Erdoğan, geçen hafta yine asimilasyonu diline dolayarak; “Asimilasyona karşı en büyük silah çocuklarımıza anadillerini öğretmektir” dedi. Türkiye’yi bilmeyen, Erdoğan’ı tanımayanlar, bu sözü duyduklarında Erdoğan’ın ne kadar demokrat olduğu sonucuna varabilirler. Erdoğan’ın devleti olmayan, anadilde eğitim hakkından mahrum mazlum halklar için bu sözü dile getirmiş olabileceğini düşünebilirler. Halbuki Erdoğan bu sözü Türklere ve Türk çocukları için sarf etmiştir. Sanki Türkiye’de Türkçe’den başka bir anadil eğitimi varmışta, Türk çocukları X devlet tarafından asimile edilmek isteniyor da bunun önüne geçmek için "çocuklarınıza anadilinizi öğretin" deme ihtiyacı duymuş gibi. Türkiye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler, Ermeniler, Rum, Çerkezler anadilden eğitim alıyor da, azınlık Türkler bu haktan mahrum oldukları için evlerinde çocuklarıyla anadilini konuşmalı ki Türkçe kaybolmasın! Sanki kreşten başlanarak okulda Türkçe eğitim verilmiyor, sokakta, pazarda, kışla ve camide Türkçe konuşulmuyor da, anne ve babalar evlerinde Türkçe konuşarak çocuklarına anadilini öğretmeliymiş!

Türkiye’de farklı halklardan 40-50 milyon insanın çocukları anadil eğitimi alamıyor. Okulda, sokakta, pazarda, cami ve kışlada asimilasyonla kendilerine Türklük dayatılıyor. Alevilere Sünni Hanefi mezhebi dayatıldığı gibi. Bu ayıptan kurtulma arayışı içinde olması gereken Türk ulus devleti ve onun iktidar sahipleri, insanlık suçu olan asimilasyon sanki kendileri tarafından uygulanmıyormuş aymazlığı içindedirler. Aynı aymazlığı geçen ay soykırım söyleminde de göstermişti. Kürtlere fiziki ve siyasi soykırımı, Alevilere siyasi ve kültürel soykırımı yaşatan Erdoğan’ın kendisi değilmiş gibi dönüp çok rahatlıkla Netanyahu’ya, “Sen soykırımcısın” diyebilme hakkını kendisinde görebiliyor. Her iki devletçi sistemin soykırımcı olduğu tartışma götürmez gerçekliktir. Soykırımcılardan birinin diğerini suçlayarak kendisini aklayamaya çalışmasının halklar nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

AKP ve Erdoğan’ın İttifak ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli ise Dêrsim söylemini diline dolamış, kendisi ve ortakları dışındaki herkesi bölücü, hain, dış güçlerin maşası diye yaftalamaktan geri durmamıştı. Kendisinin ataları olup olmadığını bilmediğimiz Türklerin 1017’de Anadolu’ya gelmezden önce de Harde Dewreş coğrafyasının adı Dêrsim'di.  Türk ulus devletinin 1935 Tunceli Kanunu’na kadar da resmi yazışma ve kayıtlarında Kürt Alevilerinin Ser Çeşmesi olan bu coğrafyanın adı Dêrsim'di. Oldum olası devletin farklı halklara, farklı inançlara ayrımcı, inkârcı ve ırkçı yaklaştıklarını, kin ve nefret beslediklerini biz biliyoruz. Kürtlere ve Kürt Alevilere yaklaşımda bu ırkçı, inkârcı zihniyet devam ediyor olsa da büyük düşmanlık besliyor olmalarının asıl nedeni onca katliam ve soykırımlarla onları nasıl ortadan kaldıramadıklarının, bitiremediklerinin düşmanlığıdır.

1500’lü yıllardan başlanarak Türkçü devlet geleneği; Dêrsim kimliğini, doğal ve demokratik inancını ve Raa(Reya)Heq inancının devlet ve iktidar dışı hakikatini ortadan kaldırılması gereken ‘Çıbanbaşı’ diye yaftalamıştır. O nedenle Dêrsim adına ne var, ne yaşanıyorsa devlet ortadan kaldırmak istemiştir hep. Tarihi hafızasını silmek, inancın belleğini ve devlet dışı toplumsallığını karartmak, Dêrsim’e dair ne varsa başkalaştırmak, Türkçü- Sünni Hanefi hafıza ve belleği coğrafyada egemen kılmak istiyor.

Dêrsim’de yaşanan ve yaşatılan Kürt Alevilerinin devlet ve hiyerarşi dışı ocak sistemini, dilsel, kimliksel ihtiyaçların karşılandığı aşiretler konfederasyonunu, çokluk içinde birlik ilkesinin jiyar û diyarlar hakikatini, musahiplik ve kirveliğe dayalı ortak yaşam değerlerinin yaşamsal kılındığı bu kutsal coğrafyayı ve onun evrensel değerlerini ortadan kaldırmak istiyorlar. Dêrsim, katı merkeziyetçi, tekçi ve inkarcı ulus devlet anlayışına karşı paylaşma, dayanışma ve ortaklaşma değerleri ile ortak yaşamı savunduğu için. Aynı zamanda da hak, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi evrensel değerleri yaşamsal kıldığı için. Nasıl ki tarih boyunca rafizi, zındık, sapkın denilerek ortadan kaldırılmak istenmişse, bugün de bu değerlerin taşıyıcısı insanın kök hücresi değerler sahibi bu insan toplumsallığı bitirilmek isteniyor. Bize düşen ise; bu ırkçı ve faşist zihniyete karşı mücadele etmek, kendi hakikatimizle buluşmak olmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.