“Süreç içinde faşizm” ve Yeşil Sol Parti
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Erdoğan’ı devirmekle demokrasiyi kazanmayacağız, fakat demokrasiyi kazanmak için altın değerinde “zaman” kazanacağız.
Eğer, Kılıçdaroğlu’nun sözleriyle ifade edeyim, “YSK çetesi” halk çoğunluğuna karşı “sivil darbe” suçu işleme cesaretini bulamazsa, iki gün sonra Erdoğan en az iki-üç puan farkla devrilmiş olacak. Bu kesin.
Ve iki gün sonra Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı, Altılı Masa’nın beş Genel Başkanı Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak ve bunların seçilmemiş önde gelen üyeleri de Bakanlığa atanacak.
Manzaraya bakılırsa, bu defa “köşeyi” döndük gibi görünüyor. Öyle mi dersiniz?
Halkları bekleyen tehlikeyi ve bu tehlikeyi savuşturmakta Yeşil Sol Parti’nin rolünü anlatayım da bu soruya ondan sonra yanıt veriniz.
İki gün sonra, sabah uyandığımızda şöyle bir durumla karşı karşıya kalacağız: Bakanlıklar CHP ve İyi Parti arasında üleşilecek. Belki CHP diğer ortaklarına da kendi kontenjanından birer bakanlık verecek; ama bundan sonra neler olacağını belirleyecek bakanlıklar ise şöyle dağıtılacak: CHP Adalet ve Dışişleri Bakanlığı’nı alacak; İyi Parti’ye ise İçişleri ve Savunma Bakanlıkları verilecek. Haber böyle.
Yani ne olmuş olacak? Devletin bugüne kadar Kürt halkına ve demokratik güçlere karşı amansızca kullandığı “silahlı baskı cihazına” “Asena” kumanda edecek. Hurdaya çıkmış Soylu ve Akar gidecek, yerlerine Meral Akşener’in iki bakanı gelecek. Ordu, jandarma, polis, bekçi ordularının başında “Asena” size nasıl bir duygu veriyor?
İktidar “polis copunun, jandarma dipçiğinin ve ordu süngüsünün ucundadır.” Cop da, dipçik de, süngü de “Asena”nın elinde olacağına göre, iktidar nasıl bir iktidar olacak?
Görünüşe bakılırsa Kılıçdaroğlu böyle bir uzlaşmayı zorunluluk nedeniyle yapmışa benziyor. Polisi ve orduyu kontrol etmek, bunların bünyesindeki ipten kazıktan kurtulmuş, milyonluk “ülkücü-cihatçı” polis ve uzman çavuş sürüsünü yönetmenin bir başka çaresi bulunamamış gibi görünüyor.
Nasıl görünürse görünsün. Sonuç değişmiyor. Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olması kendiliğinden faşist rejimden, demokrasi olmasa bile “demokrasimsi” bir rejime geçiş anlamına gelmeyecek. Faşist devlet cihazı Meral Akşener’in iki “faşist” bakanı tarafından devralınmış olacak.
Eğer böyleyse biz boşuna mı Erdoğan’ı devirmiş olacağız? Hayır.
Erdoğan’ı devirmekle demokrasiyi kazanmayacağız, fakat demokrasiyi kazanmak için altın değerinde “zaman” kazanacağız. Şöyle ki:
Muhtemelen Kılıçdaroğlu devlet cihazını ele geçiren “mafyanın” elebaşılarını ayıklamak üzere kararname yetkisini kullanmak isteyecektir. Bu hamlesine karşı mafya direnecektir. Poliste ve ordudaki bu direnişin bastırılmasında Kılıçdaroğlu hükümeti TBMM’de Yeşil Sol Parti’nin ve sokakta Kürt özgürlük Hareketi’nin ve sosyalistlerin yardımına ihtiyaç duyacaktır.
İyi Partili İçişleri ve Savunma Bakanları, en azından bu “geçiş döneminde” Kılıçdaroğlu’nun “mafya zirvesini” tasfiye etmesine yardım etmek zorunda kalacak, güçlerini ordu ve polisteki “ülkücüleri” kendi etraflarında örgütlemeye harcıyacaklardır.
Bu “geçiş döneminin”, ekonomik kriz koşullarında gerçekleşeceğini, Erdoğan’ın seçim öncesi attığı yıkıcı adımlar yüzünden, krizin ilk beş-altı ay, belki de bir yıl boyunca derinleştiği ortamda büyük zorluklara, tehlikelere, çatışmalara sahne olacağını unutmayalım. Erdoğan, bana sorarsanız, bir mucize olup iktidarı “efendice” devretse bile, Kılıçdaroğlu hükümeti, faşist suçlular ordusunun direnişi ve ekonomik krizin ağırlığı altında bocalıyacaktır.
İşte bu dönemde Yeşil Sol Parti’nin TBMM’ye çok güçlü bir grupla girmesi sanılandan çok daha hayati bir rol oynayacaktır: Çünkü bu “geçiş dönemi” ya Kılıçdaroğlu’nun, tıpkı 60’ın başında İsmet Paşa’nın tasfiye oluşu gibi, beş-altı ay sonra tasfiyesi, onun yerine Akşener’in (belki de ‘oğlu’ İmamoğlu’yla birlikte) geçmesiyle sonuçlanacak ya da Yeşil Sol Parti’nin TBMM’de, Kürt Özgürlük Hareketi ve müttefiki sol güçlerin bütün alanlardaki mücadelesiyle “faşizmin konsolidasyonu” önlenecek, Demokratik Cumhuriyet’in yolu açılacaktır.
Özetlemek gerekirse: Bu analiz gösteriyor ki, bu seçimin sadece iki olumlu sonucu olacaktır; birincisi, Erdoğan’ın devrilmesi, AKP-MHP iktidarının sona ermesi; ikincisi, Yeşil Sol Parti’nin TBMM’ye güçlü bir grupla girmesi.
Diğer iki sonuca bakalım:
“Geçici sonuç” Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasıdır. Kemal Bey ya kendi partisinin içindeki Ergenekoncuların ve Altılı Masa’daki eski AKP’lilerin ve eski MHP’lilerin suyuna gidecek yada bir gün bunlar tarafından evine gönderilecektir. Bu iki duruma karşı koyması, Yeşil Sol Parti’yle ittifakına ve bu “geçiş döneminde” TBMM dışında olağanüstü büyüyecek demokrasi güçlerine dayanmasına bağlı kalacaktır.
“Tehlikeli sonuç”, İyi Parti’nin, MHP ve AKP’nin yerine orduda ve poliste derinlemesine örgütlenmesi ve fırsat bulduğu anda CHP’nin “sol kanadı” dışında tüm partileri, Erdoğan sonrası AKP de içinde olmak üzere kendi etrafında birleştirerek, “milli beka koalisyonu” ile faşist rejimi “restore” etmesidir.
Devletin bugünkü krizden çıkışta önüne koyduğu alternatif, bana sorarsanız budur.
Demek ki bu seçim “Erdoğan gidecek, bahar gelecek” seçimi değildir. “Erdoğan gidecek, zinde, taze ve ‘birleşik’ faşizm mi gelecek” yoksa “süreç içinde faşizmi” önleyecek biricik alternatif Yeşil Sol Parti ağacının yeşil yaprakları arasından “güneş” mi doğacak seçimidir.
Demokrat seçmenler bu ikilemi akılda tutmalı, seçilemeyecek partilere ve adaylara değil, Yeşil Sol Partiye oylarını atmalıdır. Bu iş “particilik” meselesi olmaktan çıkmış, ülkenin geleceği ile ilgili bir mesele haline gelmiştir.