Vatan yahut üç şiir
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- “Kurdistan’ın tek bir çakıl taşını" o toprakların bin yıllık sahiplerine vermem diyen devlet kendisine ait toprakların yüzde 25’ini, çakıl taşı vermemek için yüz yıldır Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşın sonucunda iflas edince satmak zorunda kalıyor.
Orhan Şaik Gökyay adlı milliyetçi şair soruyor:
“Bu vatan kimin?”
Ve cevap veriyor:
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Antakya’da ilkokuldaydık.. Öğretmen bu şiiri bas-bariton sesiyle okudu. Şiir bitince sınıfta bir sessizlik oldu. En arka sırada oturan sınıfın en yaramaz öğrencisi “Örtmenim, örtmenim” diyerek parmak kaldırdı. Öğretmen çocuğun heyecanından memnun, “konuş evladım” deyince, öğrenci, “örtmenim ‘bu vatan can verenlerin mi?” diye sordu. Öğretmen “evet evladım, vatan şehitlerin ve şehit olmak isteyenlerindir” deyince, sınıf arkadaşım, “demek ki bu vatan benim değil örtmenim” dedi ve oturdu. Öğretmen şaşkın. “Ne diyorsun ulan” diye bağırdı. Çocuk yerinden “ben dedi, ölmek istemiyorum.” Öğretmen ne diyeceğini şaşırmış, “şimdi çocuksun korkma ölmeyeceksin, büyüdüğünde askere gideceksin, vatanına sahip çıkman gerekince severek öleceksin” gibi bir şeyler söyledi. Öğretmen duydu mu duymadı mı bilmem ama, onun fısıltısını ben duymuştum: “Büyümek de istemiyorum, şuna bak, kazık kadar adam hala yaşıyor, beni öldürecek.”
Henüz büyümeğe fırsat olmadan Kore Harbi geldi çattı. Yaramaz öğrenci Harbiyeli bir Alevi-Arap’tı. Ağabeyini İskenderun yoluna dizili otobüslerden birine bindirdiler. Onu arkadaşımla birlikte Kore’ye yolculadık. Ardından bir tas su döktük. “Su gibi gitsin, su gibi dönsün” dedik. Para etmedi. Ağabeyi Kunuri’de can verdi. Ölüm haberi geldiğinde okuldaydık. Arkadaşım iki gözü iki çeşme hıçkırıyordu. “Ne oldu” diye sordum: “Abim vatanın sahibi olmuş” dedi.
Okul boyunca bu şiir her okunduğunda güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim.
Aradan zamanlar geçti. Büyüdük. Bugünlere geldik.
“Nehirler gazidir” lafı aklıma geliyor, barajlarla kurutulan Dicle’ye bakıyorum. “Dağlar kahraman” diyor ya şair, dağların bir tonluk bombalarla hallaç pamuğu gibi atıldığını düşünüyorum. Devlet kendi “gazilerini” kurutuyor, “kendi kahramanlarını” bombalıyor.
Ve Sözcü Gazetesi’nde Nedim Türkmen’in yazısını okuyunca “her taşı yakut olan bu vatan”ın ne demek olduğu kafama dank ediyor. Devleti ele geçiren çete, vatanın taşını toprağını “yakut” olarak görüyormuş. Taşıyla toprağıyla, üstünde nesi var nesi yoksa satışa çıkarmış. Okuyalım:
“Özelleştirme İdaresi tarafından yapılacak toplam 33.053 kilometre karelik satış; Hazine'nin elinde bulunan orman hariç varlığın (358.815 km - 227.068 km) 131.747 kilometre karenin yüzde 25'ine tekabül etmektedir. Satışa sunulan alan Trakya'nın yüzölçümünden daha büyük bir alandır. Ayrıca bu yüzölçümü Belçika, Slovenya ve Arnavutluk'un yüzölçümünden de fazla bir alandır.”
Aynı yazıdan satışa çıkarılan toprakların Kurdistan’da değil, Türklerin kendi ülkelerinde, yani Türkiye’de olduğunu da öğreniyoruz. Türkmen bildiriyor:
“Satışa sunulan taşınmazların büyük bölümü Antalya, Aydın, Balıkesir, Çanakkale, İstanbul, İzmir, Mersin, Muğla ve Nevşehir gibi turizm şehirlerimizde yer almaktadır.”.
Satılacak topraklardan bir kısmının Çanakkale’de olduğunu okuyunca, yine aynı okullarda bize ezberletilen şu şiir aklıma geliverdi. Necmettin Halil Onan, Çanakkale şehitleri için yazmış:
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Türk devleti, “vatan kalbinin attığı yerleri” Çanakkale’de, Yemen’de, Galiçya’da, Arabistan çöllerinde, zorla askere aldığı vatan evlatlarının savaşıp can verdiği toprakları, İngilizinden Arabına kadar kimin parası varsa onlara satışa çıkarmış.
“Kurdistan’ın tek bir çakıl taşını" o toprakların bin yıllık sahiplerine vermem diyen devlet kendisine ait toprakların yüzde 25’ini, çakıl taşı vermemek için yüz yıldır Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşın sonucunda iflas edince satmak zorunda kalıyor.
Çözüm sürecinde Öcalan’ın “Ortak Vatan” programına kafanız yatsaydı, kendi topraklarınızın çeyrek yüzdesini kaybetmeyecektiniz. Kuzey Kurdistan’ı yutmakla karnınız doymayınca Rojava’yı ve Başur’u yutmaya yeltenmeseydiniz, devletinizin elindeki yüzde 25’lik “toprağından” olmayacaktınız.
İlahi Türk devletinin vatandaşı! Çok değerli Türk kardeşim; bak Kürt halkı kendi toprağını satmamak için yüz yıldır savaşıyor; ya sen?!..
Sen ne yapıyorsun sevgili kardeşim?
Osmanlı’yı savaşta kaybetmeştin. İlk yüzyılın sonunda da vatan topraklarının çeyreği haraç mezat gitti. Savaş yüzünden gitti. Ekonomi çöktüğü için gitti. Ama savaş devam ediyor. Sen Kurdistan’ı zaptedeceğim derken, ikinci yüzyılda vatanından olacaksın.
Haberin olsun?
Sana “bu vatan kimin” şiirini okudum, şimdiki haline bakınca aklıma Orhan Veli’nin şiiri geliverdi; Erdoğan, Fidan, Kalın, bunların avanesi ile senin halini yazmış. Sen Zap’ta “vatan için” öldüğünü sanıyorsun, onlar da sana “vatan için öldüğün” yalanını söylüyorlar. Şöyle:
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.