Bir insanı daha, Kürt olduğu için öldürdüler

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Bir insan, Kürt olduğu için öldürüldü. Hikayenin özü bu. Ama bu, ilk ırkçı cinayet değildir. Irkçılık Türk devletinin temelidir. Bu yapı, ırkçı terör çarkı olarak yola revan oldu ve yerli halkları öğüterek geliyor.
  • Bir ilk değil, Onuncu, yüzüncü vaka da değil. Hukuka boş vermiş devletin politikası. Hakim Lokman’ın katlinden sonra, bu sabah Türk basınını taradım. Kan izine rastlamadım. Bir “çitil” in katli haber bile değildi. O halde iş başa düşüyor. Barbarlığa karşı, tek önlem “örgütlü” güç olmaktır.

Hakim Lokman, Güney Kürdistan’dan Duhok’lu, 45 yaşında bir Kürt iş adamıydı. Fotoğraftaki görünüşüyle yeleli bir aslanı andırıyordu.

Akşam vakti İstanbul’a inince, Aksarayda otele yerleşiyor, sonra amcası Ferid Muhammed Sadık ve kuzeni Saad Muhsin Tevfik’le buluşup yemek yiyor. Ardından Londra’daki yakınıyla telefonla konuşuyordu. Ve Kürtçe kelimeler duyan 12 kişilik ırkçı vahşinin saldırısına uğruyordu.

Saldırıyı yaşayan kuzen Muhsin Tevfik anlatıyor:

“Telefonda Kürtçe konuştular. Irkçılar bitişikteydi. Kürtçeyi duyunca küfrettiler. Hakim Türkçe biliyor, söylenenleri anladı ve bunu kabullenemedi. Bunun üzerine ona saldırıp bıçakladılar. Sonra kaçtılar. Hakim Kürt olduğu için öldürüldü.”

Hakim Lokman, yerde ağır yaralı ve yakınları yarım saat ambulans beklediler. Hakim, bu yüzden kan kaybından öldü.

İstanbul’da, her dört kişiye bir polis düşüyordu. Ama işi düşen bir Kürt’se eğer, bir kere daha polise kıran düşüyordu.

Bir saate yakın zaman sonra çıkıp gelen polis ise Türk’ün Kürt’e davranışı üzere, katilleri bırakıp mağdura dadanıyordu. Hakim’in amca ve kuzenini alıp götürdüler. Ancak karakolda, Kürtlere karşı alışıla gelen düşmanca ritüel tekrarlandı. Sevdiklerini kaybeden amca ve kuzen hakarete uğradı.

Tevfik olanları şöyle özetliyordu:

“Polis, yaralımızla ilgilenmemizi engelledi. Bizi aldı karakola götürdüler. Bize su bile vermediler. Telefona izin vermediler. Kuzenimin durumunu sordum. Biri bağırarak azarladı. Öteki, alay eder gibi, İngilizce ‘iyi’ dedi”

Bir insan, Kürt olduğu için öldürüldü. Hikayenin özü bu.

Ama bu, ilk ırkçı cinayet değildir. Irkçılık Türk devletinin temelidir. Bu yapı, ırkçı terör çarkı olarak yola revan oldu ve yerli halkları öğüterek geliyor.

Kulpu kırık bir dünyada, yüz yıldır Kürtleri kırıyor, terör rüzgarlarıyla savuruyorlar. Ama “pek çok medeni” dünya nezdinde suçlu, dahası “terörist” olan, acılılı Kürtlerdir.

Oysa bunlar, henüz “tekâmül” (oluşum) teorisine uygun, insan bile değiller. Utanma, arlanma nedir bilmiyorlar. Bu açıdan, tanrılaştırıp tapındıkları Kurt’u andırıyor, onlar gibi sadece cana kıymayı, hırsızlığı ve çaldıklarını hupur hupur yemeyi biliyorlar.

Bizler işgalcileri de biliyoruz. İspanyollar, Portekizliler, Holandalı, Belçikalı, Fransız ve Britanyalılar kadim zamanlar dünyasının kaymağını çalan işgalcilerdi. Çalmak ve sahip olmak için, kötülükler saçarak yer yüzünü kirletiyorlardı. Ama zaman içinde işgalciler (emperyalizm) bile evrildiler. İngilizler Çinde, Hindistan’da, Fransızlar uzak Asya, Kuzey Afrika’da, Belçikalılar Orta Afrika’da yerli dilleri yasaklamadı. Dillerini konuşuyor, kılamlarını söylüyor diye cinayetler işlemediler. Türk barbarlığı Kürtlere bunu yapıyor.

Ve en korkuncu, ırkçılık Türk devletinin “amentüsü”, temel politikasıdır. Atatürk rejimi Kürtçe konuşanı, engizisyonda olduğu gibi sokakta işkenceye yatırıyor, sonra parasını, malını elinden alıyordu. Yasaklar devam ediyor. Kürtçe devlet kurumlarında yasak, parlamentoda “bilinmeyen dil”dir.

Kürt kültürünün temel niteliklerinden olan govend için “sürek avı” benzeri av düzenleniyor. Govend oynayanları tesbit ve yakalamaya dair, özel polis timleri iş başında.

Kürtlere karşı, fiili olarak Nazi yasaları yürürlüktedir. Suç yerinde, asıl suçlu saldırgan, katil değil, mazlum Kürt’tür. Kürtlere karşı suçlar cezasızdır, yani. Kürt, elini kolunu sallayıp her yere gidemez, Diyarê Romê’de kendi dilini konuşamaz, bulduğu işte çalışamaz. Son bir haftada, Samsunda iş bulup çalışan Kürtler toplu saldırıya uğradılar.

Ve katiller, cezasızlık güvencesiyle İstanbul’un orta yerinde eşkıyalaştılar. Dihoklu Kürt Hakim Lokmanı bıçaklayarak katlettiler.

Bir ilk değil, Onuncu, yüzüncü vaka da değil. Hukuka boş vermiş devletin politikası. Hakim Lokman’ın katlinden sonra, bu sabah Türk basınını taradım. Kan izine rastlamadım. Bir “çitil” in katli haber bile değildi. O halde iş başa düşüyor.

Barbarlığa karşı, tek önlem “örgütlü” güç olmaktır. O nedenle, naçizane sözüm sanadır, sevgili Kürt: Sabırlı olun. Bilinçle, bilgi ve beceri ile örgütlenip Atilla İlhan’ın sözüyle “suhulet ve sükunet” içinde bir ve beraber olmanın tamamlandığı günü bekleyin. Bu devran böyle gitmeyecektir. Ama gün sabırsızlık günü değildir. Kürt’ün acelecilik diye bir lüksü yok…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.