Esad ve tiksindiği İslamcı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • “Katil Esed” meselesine gelince, maksat Kürt kırım ve varlıklarının talanında işbirliği olsun tertibinden, o şimdi Recep’in dilinde “Sayın Esad”tır. Esad ise "Mesele benim duygularım değil, Suriye’nin çıkarı!” deyip duruyor… Aziz Nesin’in sözüyle, “Du bakali. Ne olecek!” kalpazanın oyunu…

Bunlar, gece karanlığında onun bunun arazisine çöküp “kondu” oturtan “açık gözler”in çocukları. Yaşıtları okuldayken, sokakların acımasızlığı eğitiminden geçti, bunlar.  “Keklik” veya “enayi” dedikleri insanları, sokakta kargaşaya getirip ceplerini boşaltarak, dil cambazlığıyla sahte, çürük, bozuk mal satarak, adeta kalpazanlık ve dolandırıcılığın “doktorası”nı yaptılar.

Büyüyüp Türk’ün birer “kravatlı”sı olarak, topluma karıştıktan sonra “tatbikat” yolu ile öğrendiklerini, uygulamaya koydular. Vakti ve biraz becerisi olan herkes interneti karıştırıp onları seyre durabilir. Kampanyalarında, okudukları hamasi manzumeler  eşliğinde, her biri ayrı ayrı ekmek, hak, hukuk, adalet ve eşitlik cengaveriydi. Kürtler mi?  “Kürt kardeşlerimize zulmettiler” haykırışları “erş u ezmana” ulaşıyordu. İlk defa, bunların iktidarında bir “büyük Türk büyüğü” çıkıp “acıları nedeniyle Dersimli kardeşlerimizden özür dilerim” dedi.

Çok az Kürt, gülen maskenin ardındaki gizli “kalpazan sıfat”larını görebildi. Pek çoğu “ali cenaplık”larına, “sıpas” demek için, sandıklara koştu. Nasıl “sıpas” demesinler, “Kürtlerle barış sürecini” bile başlatmışlardı.

Ama, çok değil, kısa süre sonra “yapmayın dinciden (din satanlar) insanlık sadır olmaz” diyenler haklı çıktı. Kalpazan, alacağını alınca ne barış süreci kaldı ne de Kürt’ün mazlumluğu. “Kürtlerle topyekûn savaş” ilan edildi. Savaş Türk’ün “bek’a” meselesi olarak ilan edilerek “vur ha vur” edildi. Suriye, Irak Kurdistanı işgal ve dikili ağaca kadar her şey talan edildi.  

Çembere alınmış Kürtlere soluk aldırılmazken, Suriye’de “demokrasi yok” diye Afganistan, Kafkasya, Asya ve ta Çin’in Uygur bölgesinden İslamcı katillerin başına geçip “demokrasi ve hürriyet” diye diye Suriye’ye girdiler. Ülkenin yıkımına, bir milyon kişinin ölümüne imza attılar. Büyük damat Berat, kurduğu firma ile IŞİD’le ortaklaşa Suriye petrolüne daldı. Kurduğu tanker filosuyla petrol taşıyıp sattı. Karun kadar zenginleşti.

O arada şehirleri, şehirlerin tek tek evlerini, mağaza ve fabrikaları soyup talan ettiler. Çalacak bir şey kalmayınca, tren raylarını, fabrika aksanı, ağaçları söküp getirdiler. Ve Recep, “katil Esed” diye naralanıyor, Türk halkı da alkışa duruyordu.

Bunlar olurken, dünün “gecekondu pexas”ları, geride “malı götürüyor”, nimetlere çöküyorlardı. Dünün “naylon” terliklisi, alışveriş için, Avrupa’da mağaza kapatıyor, koluna bir buçuk milyon liralık çanta takarak, zenginlik gösterisi yapıyordu.

Ve cami avlularında ayakkabı hırsızlığı da yapan dünün “pexas”ları, artık güç zehirlenmesine uğramıştı. Onlar için, Ahmet Davutoğlu’nun “derin stratejisi” doğrultusunda Osmanlı talancılığını ihya zamanıydı. Dincileri iktidar yapmayan Mısır’a savaş açtılar. Kredi vermeyen Suudilileri katil ilan ettiler. Libya’da işgalci oldular. Yunanistan’ı “bir gece ansızın gelebiliriz” diye tehdit ettiler.

Ama Osmanlılık için Faşist Musolini, “tekliği”nin pekişmesi geriyordu. “Tek lider kültü”nü ilan etme. Bunun için, iktidar ortağı Feto’yu darbeci ilan etti. Suriye’den getirilen dinci IŞİD’lileri İstanbul boğazına taşıdılar. Onlar orada darbecilik oyununun figüranı, birkaç askeri ibreti alem için, yatırıp boğazlarını kestiler. Dinci, ırkçı militanlar sokaklarda kan döktüler. Ve “Receb-ül el Tayyip” gece yarısına doğru, gökten yere indi. Hande’nin telefonu ile televizyonlara bağlanıp “Gazayı mübarek” eyledi. “Hain darbecilere” karşı zaferi ilan etti. Ertesi gün, bir AKP büyüğü televizyona çıkıp “necip” Türk halkına, “binanın yedinci katında uçağa kafa atma yoluyla uçak düşürme” masalını anlattı.  Bir kasa belediye başkanı da 400 tüfek ateşi altında “meleklerin koruması”yla sadece kulağından yara ile kurtulduğunu hikaye etti. Ama melek adam, gerçek hayatında o sırada Antalya sularında, bıcı bıcı etmekle meşgul olduğunu kimseye söylemdi.

“Ve geri tepmeli devrim” gerçekleşmişti. Ertesi sabah gün ışırken yayımlanan ilk “Recep Kararnamesi” ile 2700 yargıç meslekten atıldı. Subayların yüzde otuzu “meslekten” tard edilerek “imamın ordusu” yaratıldı. Dinci olmayan memurlar, öğretmenler, çaycıya varana dek tüm çalışanlar tasfiye edildi.  Malları, mülklerine savaş ganimeti gibi çöküldü. Devlette biat etmeyen bir tek Kürt bırakılmadı

“Anayasa yok hükmündedir” dönemi, yanilerin yanisi ile “tek lider” rejimi iş başı etti. Türk’ün bu rejiminin adı, hala “demokrasi”dir. En çok da diktatörün “cici muhalefeti” bağırıyor, “demokrasimizi koruyalım” diye…

Ha, “Katil Esed” meselesine gelince, maksat Kürt kırım ve varlıklarının talanında işbirliği olsun tertibinden, o şimdi Recep’in dilinde “Sayın Esad”tır.

Esad ise kendi kendine söylenir gibi, “Recep Tayyip ile görüşme mecburiyetinde kalsam bundan gurur duymam. Bu tür fırsatçı İslamcılarla iş yapmaktan tiksinirim. Ama mesele benim duygularım değil, Suriye’nin çıkarı!” deyip duruyor…

Aziz Nesin’in sözüyle, “Du bakali. Ne olecek!” kalpazanın oyunu…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.