Haydut, Türk ırkçılarına Kürt kanı vadediyor
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Haydut, “son ferdine kadar” diye diye Kürtlerin “kökünü kazıma” vaadini tekrarlayarak, açlıktan yalananların mide gurultularını bastırıyor, kırıntısı kalmış insanlıklarını da zehirliyor.
Recep Erdoğan, “darbe müsameresinden darbe” yaratarak, “seçilmiş”likten “diktatörlüğe geçmiş”lerdendir. “Tek adam”dır, yani. Sözü kanun, ülke hazinesinin anahtarı da kemerinde, açlar ülkesinde kendisi. “İtibarlanma” adına lüks içindedir. Yalnızca Ankara’daki kışlık sarayının günlük harcaması, 33 milyon 600 bin liradır. Amerikan parasıyla 1 milyon dolar.
İstanbul’da, toplam 7 saray, köşk ve kasr her an, Emine’si ve dört çocuğuyla tek gözlü gecekondudan gelme Recep Bey’in hizmetine amadedir. 2024 bütçesinin yatırım programına göre Recep Bey ve “şürekası”nın yazın sularında serinlediği Marmaris Okluk koyundaki sarayı, Türk halkına 685 milyon 500 bin liraya mal olmuştur. Ek olarak, konuk köşklerine 40 milyon lira daha harcanmıştır.
Hiç evlenmeyen ihtiyar ortağı Devlet Bey’in romantik duygularını okşadığı için, Ahlat’ta Van gölü kıyısına kondurulan saray ve konuk köşkünün yapımı ile tefrişi toplam 1 milyar 220 milyon liraya mal oldu.
Tüm bunların işletme giderleriyle, her defasında yüzlerce personelin hizmet sunduğu, tonlarca yemeğin yendiği saray ziyafetlerinin harcamaları, kışlık sarayın günlük rakamına dahil değildir. Her saray veya köşkün masrafı ayrıca halkın cebinden çıkmaktadır.
Yani “itibar” söz konusu ise eğer harcamanın hesabı mevzu değildir. “Maksat itibarına toz konmasın” diye, “devlet malı” bir düzünelik uçak filosu ve en lüksünden yüzlerce otomobilden oluşan araç dizisi de Recep’in hizmetindedir. Yine, “itibarını yüksekte tutma” adına en az 300 kişilik heyetlerle dış gezilere çıkıyor, kendisi. Giderken, “lüküs” marka makam otomobili ile koruma ordusunun zırhlı araçlarını uçaklara yükleyip götürüyor.
Kısacası ülke onun, ülkedeki mal mülk, hazinede biriken para onun hükmü altında. Kemik kırıntısı, ekmek parçacıkları için çöplükleri karıştıran donu yamalı ahali ona “kul."
Ve kalabalıkların sırtında, dünyanın en şanslı zengini. Şanslı çünkü, servetinin cinsi, parasının miktarı meçhul. Hesap soranı ise yok. Yemesi içmesi halkın cebinden ama, ayrıca ayda 142 bin lira hizmet ücreti alıyor. Türkün dünyası böylesine garip, yani...
“Yer yüzü garipliği” (yabanlık” o kadar acayip ki, devlet adına diye diye cinayet işlemek, katliam yapmak, başkasının malı mülküne (ülkesine) çöküp işgal etmek övünç, ülke de değil, insanlığa hizmettir. O nedenle Recep Bey, bir tarihte açlıktan yakınan Türk’ü şöyle azarlıyordu:
“Kürt’e sıktığımız bir merminin fiyatını, bir bombanın kaç on bin dolar olduğunu biliyor musun?”
İnsanlar ırkçılıkla afyonlanarak insanlıktan çıkarılmış. Komşu ülkeyi talan etmek ve gidip çökmek bunların normali. Bayrakları ipini koparmış gitmiş gibi, bayrak ağıdı söyleyerek güçsüz komşuları taciz ve tehdit ediyor, işgal ve talana çıkıyorlar.
Amerika, askeri yığınak yaparak Yunanistan tehdidini kesmişti. Ama Ermeniler, yalnız ve güçsüzdü. Oraya Azeri ittifakıyla çöktüler.
Ama Kürtler ise güçsüzdü. Ona buna hizmet karşılığında bomba, mermi parası, kiralık askere ücret tedarik etttikçe saldırıyorlar. Recep Tayyip de yan yana dizilmiş ölü asker tabutlarına yaslanarak, Faşizmin “yaşasın ölüm” teranesi yolunda, ilk okul ezberi İstiklal Marşı’ndan mısralar sıralıyor ve ırkçı ruhlara tirit suyu tertibinden haykırıyor:
“Şehitler ölmez, bayrak inmez, vatan bölünmez!..”
O, son 15 yıldır Türklüğü yeni keşfetmiş gibi ırkçılığa kasideler diziyor. Ardından “son ferdine kadar” diye diye Kürtlerin “kökünü kazıma” vaadini tekrarlayarak, açlıktan yalananların mide gurultularını bastırıyor, kırıntısı kalmış insanlıklarını da zehirliyor.
Şu sıralar, yeni Kürt kırımı hamlesi için, “ayağı yanmış şey” gibi, dört bir yana seğirtiyor, borç para arıyor. Geçenlerde bomba ve kiralık askere para bulmuşçasına bir heyecanla “bahar aylarında Rojava’ya saldıracağını” ve oluk oluk Kürt kanı akıtacağını vadediyor, insanlığı puç edilmiş ırkçı kalabalıklara. Umarım Rojava yönetimi, katilin ayak seslerine karşı önlem almaya başlamıştır.
Ve haydut devletin sözcüsü tehditler savururken, öte yandan “kendini öveyim derken, Merdi Kıpti gibi” suçlarını itiraf ediyor, şöyle naralanıyordu:
“Şehitlerimizin kanını, her zamanki gibi yerde bırakmadık. Suriye ve Irak’ta 114 hedef vuruldu. 78 terörist etkisiz hale getirildi. 60 kritik alt yapı imha edildi.”
Bu söyledikleri, İsrail’e “katil” diyenin ayna karşısında haykırmadan sonra, kendi yüzüne tükürmesiydi. Çünkü “kritik alt yapı” dediği askeri alan değildi. Savaşlarda esirgenmesi gereken su depoları, un değirmenleri, fırın, buğday siloları, evler, her türlü sivil yaşam alanlarıydı. Buraları bombalamak savaş ve dolayısıyla insanlık suçuydu.
Bunların Kurdistan’da yaptıkları bu suçları işlemekten ibarettir. Güney Kurdistan Hewler yöresinden sonra, kendilerine bağlamak üzere şimdi de Süleymaniye yönetimini tehdit ediyorlar. Kendilerinden habersiz yönetsel tedbirler almak, çevreyle ilişki kurmakla suçluyorlar.
Bu bir başka ülkenin iç işlerine burun sokma hadsizliğidir. Korsanlık suçu, haydutluktur.
Oysa Süleymaniye öbür yanıyla, Irak’ın kişiliğinde Arap toprağıdır. Ama haydutun tehdidi karşısında dilsiz durdular, lal kaldılar. Arap dünyasının sessiz kalması şaşırtıcı değil.
Kürtler için, Süleymaniye’de güçbirliği zamanıdır...