İslam imparatorluğu derken!
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Deniz bitti. Irkçılıkla beyni yıkanmışların ağzını, artık Kürt kanıyla tatlandırmak da yetmiyor. Uyuyan Türk aç, umutsuz kalınca uyandı. İmparatorluk hayalleri suya düştü, eridi. En geri kafalı bile cahil cühela, dolandırıcı, hırsızdan “dindar değil", ancak katil çıkabileceğini yaşayarak gördü.
“Ben bir solcuyum abi“ de diyen Kemalistler, 1960’ların ortalarından itibaren, meydanlardan taşıp geniş caddeler boyunca akarak, “Türkiye laiktir, laik kalacak, kahrolsun emperyalizm“ naraları atıyorlardı.
Türk polisi, aynı devranda “laik devletin“ bekçileri olarak sokaklarda, bugünkülerin muskacı ve üfürükçü baba ile dedelerini kovalıyor, Kürtler bir soluk özgürlük için işkence görüp kurşunlanırken, Türklere din dersi vermekle meşgul Kürt Saide Nursi‘nin Türk şagirtlerinin izini sürüyorlardı.
Fetullah Gülen ise devletin projesi olan “Komünizmle Mücadele Derneği“nin ilk kurucularından olacaktı. Ve üfürükçü esnafın çocuklarıyla komünizm mücadelecileri omuz omuza, “Kahrolsun Amerika“ diye bağırıp “laiklik“ için de Atatürk ruhunu çağıran Kemalistlerin kanını dökmeye gidiyorlardı. Dönemin yeni sesi Türkiye İşçi Partililerin (TİP) toplantı ve gösterilerini basıyor, toplu namazdan sonra gizli bir elin koruması altında, İstanbul Taksim meydanında, Komünist diye Kemalist katlediyorlardı.
Bir başka saldırı kolu, Konya’da dönemin ilericisi öğretmenlerin boynuna yular takıp sokaklarda gezdiriyorlardı. Bursa’da, Nurhak Dağı’nda katledilecek Sinan Cemgil’in babası Adnan Cemgil’i linç ediyor, Parlamentoda Çetin Altan’a tuzak kuruyorlardı.
Bunlar, dünyadan habersiz dincilerdi. Toplumun en alt tabakasından geliyorlardı. Beyinleri eski zamanlara, masalın gerçek sanıldığı çağa çakılı kalmıştı. Öte yandan vurma kırma sözkonusu olduğunda hoyrat, alabildiğine yabaniydiler.
Dümenini sürdürmek isteyen politikacılar için hazır bir kitle tabanı ve de vurucu güçtü.
Demirel iktidarı, bunları ilk defa Ankara Kızılay meydanında, “Dönüşüm“ olaylarında meydana sürdü. (Sevgili Gün Zileli, bu olayları iyi hatırlar. Yazdı da) “Dönüşüm“ dersini satan TİP’li gençlere saldırttı.
Sonra, Türk tipi devletin kendine yaraşır aklı devreye girdi. Eski kontra Albayı, ırkçı ve darbeci Kıbrıslı Alpaslan Türkeş’i devreye soktu. Onun eliyle vuruşkan MHP yaratıldı. Sakallı, hoyrat görünüşlü dinciler Demirel, Erbakan partileri ile Türkeş’in ülkücüleri arasında dağıldı. Sonra devletin memesinden emerek ve legalleşerek büyüdüler. AKP’nin çatısı altında iktidar oldular.
AKP’nin lideri Recep Tayyip, “Komünistler Moskova’ya“ günlerinden gelen dincilerdendi. Belediye Başkanlığında, İranlı Mollara yardıma gitmek için uçak kaldıran korsanı danışman olarak yanına alması işsize iş vermekten ibaret değildir. Afganlı dinci Hikmetyar’ın ayakları dibine oturması da boşuna değildir. Bunlar, siyasal İslam, dolayısıyla Müslüman Kardeşler’in örgütüne yeni bir yön çizen Mısırlı Seid Kutub teorilerinin yolcularıdır. İnsan kasaplığı ile yola çıkıp Irak ve Suriye’yi harabeye çeviren Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) de onun fikir sülbündendir. Recep Tayyip‘ın “Rabia“ işareti de Kutub’un fikriyatından fırlamadır.
Ve Recep’in hayali büyüktü. IŞİD’i kucaklayıp ilhak etmesi boşuna değildir. Kürtleri satırla doğrayan, domuz bağı ile boğan Türk tipi kiralık katiller çetesi Hizbullah’ı yok yere hapisten çıkarıp yedeğe almadı. İmparatorluğun terör ayağı olacaktı bunlar.
Ahmet Davutoğlu’nun “derinlikli stratejisi“ gereği, İslam imparatorluğu ilk etapta Kuzey Afika’yı, Türk devletini, Irak, Suriye, Mısır’ı içine alacaktı. Sonra Suudi Arabistan, Körfez’e çökme ile büyütülecekti. Suudiler ve Körfez şeyhlerin katil, darbeci denmesi ise istila yolundaki ilk vuruşlardı. Rabia ise Romalılar ve Nazilerın selamı misali, imparatorluğun “alamet-i ferikası“ simgesi olacaktı.
Hayaller böyleydi. Ama varidat, oğullar, damatların karunlaşmasına, üfürükçülükten tarikat reisliği derken mafyacılığa yükselenlere ancak yetti. Para baronları yetiştireyim derken hazinenin dibi göründü.
Bayrak, vatan, millet, ezan, cami minaresiyle oyaladığı “milleti“ aç kaldı. Parası olana bir kilo etin fiyatı 550 lira. Cübbelli Ahmet denilen eski üfürükçü artık Peygamber terliği, cehennem sıcağına dayanıklı kefen satacak alıcı bile bulamaz oldu.
Beslenemeyen IŞİD, kızgın ve küs. Hizbullah, artık katil şapkasından dindar da çıkarmıyor. “Kelle keseriz ha“ naralarıyla kemik kapma taklalaları atıyorlar.
Ama deniz bitti. Irkçılıkla beyni yıkanmışların ağzını, artık Kürt kanıyla tatlandırmak da yetmiyor. Uyuyan Türk aç, umutsuz kalınca uyandı. İmparatorluk hayalleri suya düştü, eridi. En geri kafalı bile cahil cühela, dolandırıcı, hırsızdan “dindar değil", ancak katil çıkabileceğini yaşayarak gördü.
Ve o dinciler şimdi, imparatorluk hayallerinin enkazı üstünde tünemiş, hayatlarının yaklaşan kışını yaşıyorlar…