Jin Jiyan Azadî rüzgarı
Rojbin EKİN yazdı —
- Jin Jiyan Azadî sloganın dayandığı kaynak ve felsefenin gittikçe yayılıyor olması ve tüm dünya kadınlarını özgürlük talebiyle bir araya getiren güce dönüşmesi, Kürt kadınlarının özgürlük uğruna verdikleri bedellerin aslında neye değdiğini gösteriyor.
Anayurdumuz hala bir sömürge ve biz sömürgecilerin bize belirlediği sınırlarda yaşayabiliyoruz. O sınırlar içerisinde adına yaşam dediğimiz şey karanlık bir dehliz sadece. Bunca zaman buna katlanabildiysek, elbette vardır bir sebebi. Bizi uyandıran, umut veren, başka bir yaşam mümkün diyen bir akıl vardır. Bu akla, güce, enerjiye şükürler olsun ki, bizi hep bu kadar kirlenmiş bir çağda temiz, iyi, güzel ve insan olmaya, insan kalmaya teşvik ediyor.
Sömürgecilerin bize belirlediği alanlarda, sınırlarda yaşam yok. Adına yaşam dedikleri şey, her saniye biraz daha öz benliğinden uzaklaşmak, yozlaşmak ve tükenmek. Bu gerçeğe başkaldırmanın en ufak bir kıpırtısını bile bırakmak istemiyorlar. Hayatın her alanında düşmanımızın bizimle kurduğu temas bu şekilde. Bizim coğrafyamızın dağına, taşına, suyuna ve ağacına da aynı şekilde yaklaşıyor. Topyekûn imhanın stratejisiyle ilerliyor. Kaçımız bu gerçeğin farkında? Bunu sormak zorunda kalıyor insan kendisine. Çünkü nasıl tüketildiğimizin, kısacası öldürüldüğümüzün farkında, bilincinde olan insan sayısı gittikçe azalıyor. Tepkimiz sınırlı, az ve etkisiz olunca işleyen sömürgecinin planı oluyor.
Mesela anadilimizle konuşmanın, şarkı söylemenin bir suç olmadığına nasıl bir tepki verdik? Halay gerekçe yapılarak gözaltına alınıp tutuklanan kadınlar için kaç kişi alanlara çıktık? Evet vardı, ama cılız ve etkisizdi. Mağduriyet söylemlerini aşmadı. Hak gaspına maruz kalanlar mağduriyet yapabilir. Oysa bize verilmiş hiçbir hak yok. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Kürtlüğün inkarı üzerinden oluşturulmuş bir anayasa. Bizleri yok sayan, görmeyen ve hatta var olduğumuzu kabul etmeyen bir devletten hak adına ne bekliyoruz? Böyle bir devlet sınırları içerisinde elbette anadilimiz bilinmeyen, kültürel bir figür olan halayımız terörist faaliyetten sayılacak. Yani Türk devleti anayasasının, Türklük sözleşmesinin gereklerini yerine getiriyor.
Şimdi böyle bir durumda asıl şey bizim nerede durduğumuz, bunu değiştirmek için ne yaptığımız? “50 yıldır, 100 yıldır mücedele ediyoruz, birçok bedel verdik, daha ne yapalım” diyenler ve böyle düşünenler az değil eminim. Evet çok ağır şeyler yaşandı, yaşadık. Sınanmadığımız şey kalmadı. Fakat buna rağmen hala inkârda ve soykırımda ısrar varsa, bizlerin de buna karşı özgürlükte, kendi varlığımızı savunmakta ısrarımız olmalı. Sadece birileri, kendisini bu işe aday olarak gösterenler bunu tek başına gerçekleştiremeyecek. Sadece seçilenler bizim için savaşamaz. Bu savaş yediden yetmişe hepimizin olmalı. Sömürgeci ve soykırımcı akla, uygulamalara karşı ortak reflekslere ve tepkilere sahip olabilmeliyiz. Bunu hep birlikte yapabilmeliyiz. Bunu başarabilirsek gelecekte hak sahibi olabiliriz.
Bu cümleleri kurmama ve bu gerçeği bir kez daha hatırlamama, hatırlatmama vesile olan Hindistanlı kadınların tecavüz edilerek katledilen bir kadın doktor için günlerdir yüzbinleri bulan bir sayıyla sokaklara dökülmeleri. Her gün en az 90 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybediyor, katlediliyor. Kast sistemiyle yönetilen ve kadınların hala çok değersiz bir varlık görüldüğü Hindistan’da kadınlar mücadele etmekten vazgeçmiyor. Hindistan gibi bir coğrafyada kadınların erkek gericiliğine, şiddete ve her türlü egemenliğe bu şekilde tepki göstermesi umut ve moral verici. Değiştirmek için alanlardalar. Örgütlülük ruhu, olaya göstermiş oldukları kitlesel tepki erkek egemenlikli gericilikle mücadele eden ve kadın özgürlüğünü savunan herkes için örnek bir protesto.
Bir de tabii Jin Jiyan Azadî sloganı çok daha güzel, dikkat çekici ve örgütlü kılmıştı Hindistanlı kadınları. Bu sloganın dayandığı kaynak ve felsefenin gittikçe yayılıyor olması ve tüm dünya kadınlarını özgürlük talebiyle bir araya getiren güce dönüşmesi, Kürt kadınlarının özgürlük uğruna verdikleri bedellerin aslında neye değdiğini gösteriyor. Sadece bu gelişmeye bakarak bile insan kendisini daha güçlü bir mücadele için ve elbette başarı için motive edebilir. Türkiye’de bilinmeyen, yasaklı dil olan Kürtçe artık tüm dünya kadınlarının mücadele ve özgürlük dili.
Peki bu gerçek bize neyi hatırlatmalı, neleri yaptırmalı? Elbette gurur duyacağız, mücadele felsefemizin Jin Jiyan Azadî sloganı üzerinden yayılıyor olması 21’inci yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacağının da işareti. Ama biz de kendi sınırlarımız içerisinde maruz kaldığımız devlet ve erkek şiddetine karşı daha bilinçli, örgütlü ve etkili mücadele etmeliyiz. Bu sloganın dayandığı ideoloji ve felsefeye daha çok sahip çıkmalıyız. Mücadelenin her alanında olmalıyız, sorumluluk duymalıyız. Daha çok çalışmalıyız, daha çok mücedele etmeliyiz. Bu felsefenin mimarı Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayıncaya ve hep birlikte özgürleşmenin koşullarını yaratıncaya dek mücadelenin içinde olmalıyız. Dilimize, kültürümüz, varlığımıza yönelik gelişen her türlü saldırıya karşı daha örgütlü ve yüzbinleri bulan sayıyla tepki göstermeliyiz. Bir şeyleri değiştireceksek ancak böyle değiştirebiliriz.