Ocağımıza bırakılan yangın…

Rojbin EKİN yazdı —

  • Kurdistan’da sömürge hukuku var, işgal edilmiş topraklarda gelişen hiçbir olay ve ölüm bu sömürge hukukunun dayattığı gerçekten bağımsız değildir. Su ve elektiriğin kesilmesi de, yangının çıkması da bu gerçeğe dayanıyor.

Bakur Kurdistan günlerdir baştan başa ateşe verilmiş. İnsanından, ağacına, toprağına, taşına hayvanına kadar her şey saldırı altında. Mêrdîn’in Şemrex, Amed’in Xana Axpar (Çınar)  ilçesinde çıkan yangınlarda 15 kişi yaşamını yitirdi.

Kent Koruma ve Dayanışma Platformu bölgede yaptığı incelemelerde, yangından 55 bin dekar alanın etkilendiğini, bunun 20 bin dekardan fazlasının ekili tarım alanı olduğunu, 504 hayvanın can verdiğini tespit etti. Yangın can kayıplarıyla birlikte büyük bir ekolojik tahribata da yol açtı. Kurdistan’da değil de Türkiye’nin başka bir bölgesinde bu düzeyde bir felaket yaşansa, şimdi çoktan devlet tarafından afet bölgesi ilan edilmişti. Ama yapmadı, yapmaz da. Çünkü faşist ve ırkçı Türk iktidarı, yine bu iktidarı destekleyen, besleyen toplumsal zihniyet mezarda bile olsa Kürtlerle savaşmaya ahd etmiş. Bu iktidar ve zihniyete göre Kürt’ün başına ne gelirse gelsin mağduriyetten sayılamaz. Çünkü Kürtler “bölücüdür, teröristir.” Aralarında kadınların ve gencecik insanların da bulunduğu 15 kayıp bu yüzden Türkiye’nin batısının gündemine girmedi. Türkiye ve Portekiz arasında yapılan maç kadar gündemde tutulmaya değer bile görülmedi. Portekiz’in galibiyetini destekleyen bir Kürt’ün X paylaşımı üzerinden açığa çıkan tepkiler, linçler aldı başını gitti. Kaldı ki ocağına ateşten ve zulümden başka hiçbir şey bırakmadığınız Kürtler neden sevinsin başarılarınıza, ya da neden üzülsün yenilgilerinize? Siz Kürtlerle neyi eşit paylaştınız da başarılarınıza ve yenilgilerinize ortak olmasını bekliyorsunuz? Kürt’ün ölümüne sevinenler, Kürtler ölürken veya öldürülürken ‘Ne olmuş yani 15 kişi öldüyse!’ diyenler Kürtlerden gerçekten ne bekliyor?

Açığa çıkan sonuç yangının planlı olduğunu gösteriyor. Olaya müdahale kısmından medyada işlenmesine kadar belli bir hakimiyetle yürütüldüğü açık. Yaz ve sıcaklar bir faktör olsa da, halkın tanıklığı, gördükleri gerçeğin yaz ve sıcak faktöründen, ya da basit bir ihmalden çok daha öte olduğunu gösteriyor. Yangına müdahale edilmedi ve Kürt medyası dışındaki medya işlemedi, troller hızla olayı manipüle etmek için devreye girdi. Yangına sebep olan devlet kurumu korundu.  

...

Başka bir ülkede olsa ulusal yas ilan edilir, yangına yol açan nedenler hemen araştırılır ve sorumlulardan hesap istenmesi için harekete geçilirdi. Tüm ülke imkanları seferber edilir ve yangın söndürülürdü. Böyle bir çaba, böyle bir sahiplenme ve dayanışma olmuş olsaydı “Geçmiş olsun” dilekleri yerini bulur ve gerçekten başa gelenin yol açtığı acı hiç olmazsa hafiflerdi.

Bunları ifade ederken Kürt’ün penceresinden gerçeğin nasıl göründüğünü, nasıl görünmesi gerektiğine dikkat çekiyorum sadece. Zulmün etkisi altında olan, bunu bir şekilde hisseden ve bu gerçekle yaşayan her Kürt bu karşılaştırmaları, sorgulamaları sıkça yapıyor ve yapmalı da. Çünkü Kurdistan’da sömürge hukuku var, işgal edilmiş topraklarda gelişen hiçbir olay ve ölüm bu sömürge hukukunun dayattığı gerçekten bağımsız değildir. Su ve elektiriğin kesilmesi de, yangının çıkması da bu gerçeğe dayanıyor.

100 yıldır Kürt’e yönelik değişmeyen gerçek buyken, değişmeyen akıl ve iktidar buyken Kürtler bu gerçeğin nesinden medet umsun? Yaşadıklarımızı, bize yaşatılanları kendimize daha sık hatırlatmalı ve unutmamalıyız. Yangının ortasında kalmış, can vermiş, görünce insanım diyen herkesin vicdanını yaralamış ayakta kurumuş keçiyi, kaplumbağayı, meşe ağaçlarını, buğday başaklarını, Resul Yılmaz, Şeyhmus Demir, Mezher Demir, Remzi Yılmaz, İsmail Yardımcı, Abdurrahman Buğdaycı, Sinan Deviren, Rezan Yılmaz, Azad Yılmaz, Taliha Demir, Nuri Demir, Fadıl Demir, Kerime Erdenli, Ubeydullah Buğdaycı, Halime Erdem’i unutmayacağız. Unutmamalıyız...

...

Son 100 yıldır bu gerçeği değiştirmek için mücadele ediyor Kürtler. Ödediği tüm bedeller, özgür ve eşit yaşamak için. Kendi toprağında rahat nefes alabilmek, anadiliyle öğrenim görmek ve kültürüyle yaşamak için... Anayasal güvence altına alınmış özgür, eşit ve demokratik bir statü sahibi olana dek birlik, dayanışma ve mücadele ruhu terk etmemeli bizi. Bu zulüm cenderesi içerisinde ancak bu şekilde var olabiliriz. Böyle bir yangının ortasında kalmışken ve her gün cayır cayır yanıyorken, ancak bunları yerine getirerek yaşayabiliriz. Kendi varlığımıza, doğamıza bu şekilde sahip çıkabiliriz. Elimizden bırakmayacağımız bayrak bu; dayanışma, birlik ve mücadele. Faşizmin soykırım saldırılarını gittikçe yoğunlaştırdığı böylesi bir dönemde, kendini savunmanın en etkili yolu örgütlenmek. Örgütlenmenin gücüne inanmalı Kürtler ve bunu güçlendirmek için çalışmalı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.