Rojava’da yaşam-ak...

Rojbin EKİN yazdı —

  • Hiçbir halk, buğdayına, suyuna, enerji kaynaklarına göz diken, her fırsatta sana düşmanın olduğunu hatırlatan bir güce karşı nefret ve öfkeden başka hiçbir duygu beslemez.

Rojava’da işgal ve soykırım saldırılarının bilançosu ağır. Halkın tüm yaşam alanları bombalandı. Elektrik, su ve yakacak yok. Yaşanan tahribatı sayıyla vermeyeceğim. Çünkü 12 yıldır savaşın aralıksız bir şekilde sürdüğü bu coğrafyada yıkım, insan kaybı ve acılar hiçbir sayıya indirgenemeyecek kadar ağır. Ama hayat devam ediyor. Rojava’da yaşamaktan vazgeçmiş, gelecekten umudunu kesmiş çaresiz insan bulamazsınız. Çocuğu da, kadını da yaşlısı da öyle, hayatla bağları güçlü. Dünyanın en mutlu ülkesi olarak listelerde yer alan ülke insanlarından çok daha fazla yaşamın anlamını ve değerini biliyor Rojavalılar. Çünkü hayatta korktukları her şeyle sınandılar. Her evin istisnasız bir kaybı var ve de gideni... Hala her gün en sevdiklerini sonsuzluğa uğurluyorlar. Ama pes etmiyorlar, ama teslim olmuyorlar, ama bırakıp gitmiyorlar. İşgalci Türk devleti için asıl soruna  dönüşen de bu; bırakıp gitmemeleri... Yaşamın sürdürülebilirliğine vesile olan kaynakların üst üste bombalanmasının altında yatan gerçek neden de bu.

Soruyor çoğu kez Rojavalılar da; “Nereye gideceğiz?” diyor. Saldırının altında yatan amacı bilerek bu soruyu öfkeyle soruyorlar. Tüm dünya bilsin, duysun istiyorlar; kendi ülkeleri dışında gidebilecekleri hiçbir yerlerinin olmadığını haykırıyorlar.

Kolay değil elbet savaş koşulları içerisinde varolmaya çalışmak, soykırım amaçlı gelen bir düşmana karşı kendini savunmak.

Geçen gün bir annenin sözlerine tanık oldum. Şöyle diyordu:

“Evimizin hemen yanına isabet etti atılan bomba. Çocuklara bir şey oldu diye çok korktum. Neyse ki bu seferlik de iyilerdi. Sonra ne olur bilmiyorum. Büyük ihtimalle böyle sürecek hayat. Yaşamı durduramayız. Bombardımandan sonraki gün tekrar işimin başına döndüm.”

Yaşadıklarını bu sözlerle özetlemeye çalıştı. Büyük bir öfke taşıyordu. Sesini yükselterek konuşuyordu. İçindeki isyanın duyulmasını istiyordu. Yüzündeki öfkenin tarifine uyabilecek hiçbir söz bulamıyorum. Bir anne için çok zor olmalı uçak ya da bombardıman sesiyle ürken çocuğunu yatıştırmak, onu huzurla teselli etmek ve uyutmak. Yere düşen her bombanın çıkardığı ses, yarattığı yıkıcı etki, yalnızca bir çocuğun ürpertisiyle, o anki korkusuyla sınırlı kalmıyor. O anın yarattığı korku o sese maruz kalan, o yıkıma tanıklık eden çocukların belki de bir ömür travması olacak. Unutulmamalı; bu savaşın çocuklar ve bu halk üzerindeki psikolojik etkileri kadar sosyolojik sonuçları da var. Çok basit bir şekilde tarif etmeye çalışacağım. Hiçbir halk, buğdayına, suyuna, enerji kaynaklarına göz diken, her fırsatta sana düşmanın olduğunu hatırlatan bir güce karşı nefret ve öfkeden başka hiçbir duygu beslemez. Analar beddua yağdırıyor, çocuklarına kendi dillerinde kimin, hangi gücün düşmanları olduğunu anlatıyor. Hafıza oluşturuyorlar, yaşadıklarını, kendilerine yaşatılanları unutturmayacaklar.

Bu ülkenin sanatçıları, aydınları, gazetecileri bombardıman sonucu kullanılamaz hale gelen elektrik istasyonlarının, su depolarının, petrol kuyularının fotoğraflarını alıntılayarak “12 yıl önce hiçbir şeyimiz yoktu. Yoktan var ettik her şeyi. Yine inşa edeceğiz, çünkü buradayız ve yaşamak direnmektir” diyor.

Rojava’da yediden yetmişe, toplumun tüm kesimlerinin saldırılar karşısında gösterdiği duruş bu. Türk devlet faşizminin, soykırımcı iktidarın “Teroristan” olarak tanımladığı bu coğrafya insanının saldırılar karşısında gösterdiği kararlılık bu. Yani Rojava’da inşa ettikleri demokratik, özgür ortak yaşamdan vazgeçmeyecekler. Çünkü yaşamın ve insan olmanın, kalmanın temel harcının bu anlayış ve kültür olduğunu biliyorlar. Onlara her gün saldıran faşist-soykırımcı Türk devlet rejimine de bu kültürden beslenme çağrısı yapıyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.