Kanlı Cumhuriyet

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kemalistlerin, yer yüzü masum ve mazlumlarına öncülük ettiği palavrası sıkılıyor, yüz yıldır. Oysa tam tersi. Mazlumların celladı kesildiler.
  • Türkler, yer yüzünün bu lanetli rejimi, bu faşist cehennemin yeni yaşını kutlamak için dün, sokaklarda birbirini eziyorlardı. Cehennem, hayatı hak edenlere kutlu olsun!...
     

“Türkler“ dün, “görgüsüzün bir uçurtması olmuş, çeke çeke ipini koparmış“ misali, ayaktaydı. Her yer, kan kızılı renkte bayraklıydı. Irkçı ve şoven naralarla, cumhuriyetinin yüz yılını kutluyorlardı.
Son söylenmesi gereken sözü, en başta söyleyerek başlayayım: Palavra durduğu yerde ışıldaya dursun Kemalist haraket, ırkçı İttihat ve Terakki’nin devamıdır. Türk devleti de palavra atışlarıyla söylendiği üzere emperyalizmle savaşılarak elde edilen kazanımlar üzerinde kurulmadı. Dönemin emperyal güçleri (ağırlıklı olarak İngiliz ve Fransızlar) tarafından Lozan’da kuruldu ve tapusu orada teslim edildi. Sonrasında, emperyal desteğe, Lenin‘in Sovyetler Birliği imparatorluğu dahil oldu.
Türk dincilerin kutsadıkları “Fes“ Yunanlılarındı. İkinci kutsal erkek başlığı olan kalpak da kendince Komünist Lenin’in idi. Lenin parasal ve askeri desteğine karşılık, Atatürk de Ermenistan’ın, Azerbeycan ve Ukrayna’nın işgaline asker göndererek, Rus emperyalizmine katkı sundu.
Lenin’in Mustafa Kemal’e silah götüren generalleri anılarında, “Karadeniz sahilinde karaya çıktığımızda, ortalık Rum cesetleriyle doluydu“ diye yazıyorlardı. Aynı Lenin görün ki, Kürt kırımına gözlerini yumuyor, Koçgiri Kürt kırımı için de “Mustafa Kemal gericilerle savaşıyor“ diyordu.
Geçelim bu faslı da. Yer yüzünün coğrafyalarında Cumhuriyet rejimi, halkların kan ve gözyaşı bedeliyle kazanıldı. Türklerin Cumhuriyeti ise kitlesel hiç bir talep olmadan, gökten düşer gibi geliverdi. Daha sonra, “Atatürk“ unvanıyla kendini, Türklerin “ata“sı ilan edecek olan “tek adam“, yani diktatör, bir akşam, “yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz“ diyerek sofra arkadaşlarını şaşırtmış, ertesi gün insanlar, ne işe yaradığını bilmediği Cumhuriyet kavramıyla yüz yüze gelmişti.
Çoğunlukça ne olduğu bilinmediği için, “Cumhuriyet“ sözünü duyan sayısız insan “yeni bir bela geliyor“ korkusuyla titremiş, kimileri ülkeden kaçış yolu, saklanacak delik aramıştı.
Bu konunun bir gerçeği daha var: Türklerin atası, Osmanlı Sultanı’nın elinden aldığı Halifelik unvanını başından geçirerek, İslam dünyasının da ruhani liderliğini istiyordu. Ortamı hazırlamak için de cami cami dolaşıp namaz kılıyor, (en ünlüsü Balıkesir’de olanı) hutbeler okuyordu. Ancak, Kazım Karabekir’in başını çektiği etkili Osmanlı Paşaları engelini aşamıyor ve hayal kırıklığıyla kalıyor, saltanatını Cumhuriyet’le sürdürmeye karar veriyordu. Yoksa, “ben şunlara iyilik edeyim“ diye düşündüğünden değil...
Ancak, ideal Cumhuriyet’in temeli, devletin özüyle hukuka oturmasıdır. Aksi halde, devlet bir çete haraketi, yani çetecilik olarak devam eder. Nitekim, Sovyetlerin hükümranlığı altındaki tüm devletlerin de, birer “Demokratik Cumhuriyet“ tabelası vardı. Almanya Demokratik Cumhuriyeti veya Çekoslovakya Cumhuriyeti gibi...
Atatürk rejimi gayri hukukiydi. Diktatörlüğe itirazı olan herkes, devlet düşmanıydı. Düşman, ya gazeteci Ali Kemal gibi askerlerin önüne atılıp linç ediliyor ya da  İstiklal Mahkemeleri eliyle sıram sıram ipe çekiliyorlardı. Suçu Kürt olmaktan ibaret çocukları bile astılar. Hangi hukuk? Savunma hakkı nerede? 70’lerinin üstünde olan Kürt liderler Şeyh Said ve Seid Rıza’nın yaşını küçük göstererek idam ettiler.
Bugün Türk adaletinin rüşvet raici gazetelerde tefrika ediliyor. Cumhurbaşkanı’nın baş hukukçusu, milyon dolara mafya şefini hapisten çıkarıyordu. Türk’ün anayasasında, TC’nin hukuk devleti olduğu yazılı. Uygulamada gerçek, şamar gibi yüzlerine iniyor. Reelde kast sistemi yürürlükte. Kürtler en alt kasttır. Türkler için geçerli olan yasa ve anayasa onlar için yürürlükte değildir. Kürtlerin hayatı bir kurşun değerindedir. Malları, mülkleri talana açık ganimet, ülkeleri yangın yıkım yeridir.
Öte yandan Kemalistlerin, yer yüzü masum ve mazlumlarına öncülük ettiği palavrası sıkılıyor, yüz yıldır. Oysa tam tersi. Mazlumların celladı kesildiler.
Cumhuriyet’in her derde deva olduğu olgusu bir başka palavra. Ama Britanya dahil, Avrupa’da pek çok krallık var bugün. Ve bunlar, günümüz dünyasının hukuk ve adaları, kısacası demokrasi adaları olarak tanınıyor.
Oysa Kuzey Kore, Türk devleti, İran ve Suriye Cumhuriyet’tir. Hangi hukuka dayalı bunların Cumhuriyet’i.  Türklerin Cumhuriyeti’ne bakın, ırkçılık temeli ve halkların üzerinde yapılanarak geliyor. Osmanlı’nın 1914 yılında yaptığı nüfus sayımına göre, Türk devletinin çöktüğü topraklarda 14 milyon kişi yaşıyordu. Bu nüfusun 4 milyon kadarı Müslüman olmayan ırklardı. Ermeniler, Rumlar, Keldaniler, Süryani, Ezidi Kürtler ve Museviler...
Ama bunların teslim olanlarını devşirmek, toprak, mal ile mülklere çökmek üzere Ermenilerden başlayarak kırıma giriştiler. 1923’te Cumhuriyeti ilan ettiğinde, bu halkların yerinde yeller esiyordu. Kırıp sürmeden artanlar, “Orta Asya’dan gelmiş Türk“tü. Sonra Süryaniler, Keldanilerle Ezidi Kürtlere sıra geldi. Çanakkale, Trakya Musevilerini 1934-1935’de biçtiler...
Bu dönemde hukuk hiç olmadı. Diktatörün buyruğu hukuktu. Aynı hukuksuzlukla yüz yıldır Kürtleri kırıyorlar. Soykırımın hukuki dayanağı olarak da, “isyan“ diyorlar. Oysa hiç bir isyan yoktu. Irk temizliği, toprağın sahiplerinden arındırılması vardı. Şeyh Said olayı isyan değildi. Şeyh’in yolunu kestiler. O kargaşada silahlar patlayınca “isyan var“ diye, insan kasaplığına başladılar. Sason’da, Zilan’da, Bicar’da, daha sonra Dersim’de isyanın “i“si bile yoktu. Olan planlı, programlı soykırımdı.
Kaldı ki, isyan varsa eğer, hedef isyancılardır. Bunlar doğmamışından başlayıp, beşikteki bebek, yatalak ihtiyara kadar önlerine çıkanı katlederek insan soylarını kırıp aileler söndürdüler. Bugün dünya ölçeğinde teslim olmamış her Kürt, “terörist“ yaftasıyla hedeftir bunlar için. Sadece Kürt oldukları için Rojavalılar katlediliyor, ülkeleri işgal ediliyor. Irak Kurdistan’ı aynı kaderi yaşıyor.
Karadeniz’de Rumlar (Pontuslular) çoğunluktaydı. Ege, Marmara, Akdeniz bölgeleriyle İç Anadolu’da (Kayseri, Konya, Nevşehir, Niğde) Rumlarla Ermeniler karışıktı. Ankara Güdül, Kayaş ilçeleri Rum ağırlıklıydı. Türk milyarder Vehbi Koç, Ankara’nın Hacettepe semtinde Rumların çatı kiremitlerini söküp Meclis binası için satarak ilk sermayesini denkleştirdi. Koç’un doğum yeri Solfasal köyü de ağırlıklı olarak Rum’du.
Geride bu eserleri bırakan Türk atası, öte yandan “yurtta barış, dünyada barış“ naralarını da ağzından eksik etmiyordu. İki yüzlülüğün doruklarında kanatlanan diktatör, barış diye diye içerde muhalif kırıyor, fırsat ayağına gelince Hatay’ı işgal ediyordu.
Ve Türkler, yer yüzünün bu lanetli rejimi, bu faşist cehennemin yeni yaşını kutlamak için dün, sokaklarda birbirini eziyorlardı. Cehennem, hayatı hak edenlere kutlu olsun!...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.