Post-modern diktatörlükler çağı
Aykan SEVER yazdı —
- Trump, Muhafazakar Eylem Konferansı’nda (CPAC) yaptığı konuşmada "nesiller boyunca kalıcı ve etkili bir siyasi çoğunluk oluşturmak" istiyoruz diyerek özlemini duyduğu geleceğin yerleşik bir faşizmden geçtiğinin işaretlerini verdi.
- Hem Avrupa hem Ukrayna şu an sormakta çok geç kaldıkları sorularla karşı karşıya. Ukrayna denklemdeki zayıf halka. Güç dengeleri değiştiğinde büyük balık küçük balığı yutar ya da köleleştirir, olan budur.
Günümüz kapitalizmi eskisi gibi devam edemiyor ancak post-modern karakterli 3. Dünya Savaşı'nın verdiği enerji ve gereksinimlerinin yanı sıra iklim krizinin yarattığı "felaketler" zemininde kendini çeşitli düzeylerde yeniliyor. (Bu yüzden kapitalizmin tarihsel sınırına ulaştığı değerlendirmeleri şimdilik fazlasıyla iyimser.) Trump ve Musk'la simgelenen ABD'deki yeni rejim bu sürecin hem ürünüdür hem de katalizörleri arasındadır. Bu zihniyet dünyasını ana hatlarıyla erkek egemen, ırkçı, pragmatist, kamunun bütün varlığının sermayenin hizmetine sunulduğu bir "güç" siyaseti şekillendiriyor. (Ancak neo-faşist akımlar içinde genel çizgilerin dışına çıkanlar da var. Mesela Afd lideri Alice Weidel Sri Lankalı bir kadınla birlikte ve eşcinsel evlilikleri geçenlerde gittiği ve bu tür işlere alerjisi çokça bilinen Macaristan'da iktidardaki politikacıların ve basının önünde savunabildi. O yüzden "ana hatlar"ın bir genelleme olduğunu unutmadan bu "yeni" akımın yerel örneklerine bakarken daha somut değerlendirmelere ihtiyaç var.) Dolayısıyla "kıyamet" hurafeleri ile süslenmiş bu neo-faşist ideoloji insanlığa ait bugüne kadar üretilmiş değer namına ne varsa kendi çıkarları için paspas yapmaya niyetli denilebilir.
Trump-Musk; Amerika’nın yeni rejimi
Bütün yerküreye etkisi olan Amerika'daki yeni rejimin yakın zamandaki icraatlarına kısaca bakalım. Trump-Musk rejimi Amerika'da göçmenlere dönük şiddet gösterileriyle başlattığı ve öncelikle bir korku iklimi oluşturan faşistleştirme-pasifleştirme siyasetini tüm hızıyla sürdürüyor. Kamu kurumları denetim altına alınıyor. İşten çıkarmalar ve bu kapsamda tehditler her geçen gün çoğalıyor. Musk bu süreçte kendisini kurumları yöneten, denetleyen bir kişi olmaktan çıkarıp doğrudan "patron"a, işverene dönüştürüyor. Bu halen kamu kurumu statüsünde görünen "bilimsel" araştırma yapan organizasyonlar için de geçerli. Bilimsel sözcüğünü tırnak için almamın nedeni bu kurumların neoliberal uygulamalar sayesinde gerçekte özerkliklerini kaybetmiş ve fonlara dolayısıyla siyasal iktidara bağımlı hale gelmiş olmasıydı. Şimdi ise yeni patronlar tarafında alan daha da daraltılıyor ve "yalnızca işe yarayacak teknoloji"ye dair araştırmaların finanse edileceği açıklanıyor. Zamanında Biden gibi kalpazanlara itiraz etmek yerine onun savaş kundakçısı neo-faşizmi teşvik eden politikalarına NATO mahfillerinde mazeret üretmek için üç kuruş karşılığı ter döken zevat umarım yaptıklarından biraz olsun pişmanlık duyuyordur.
Amerika'da yürürlükte olan bu neo-faşist politikalara karşı çürümüş bir toplumsal yapıyla onun köhnemiş kurumlarından elbette ciddi bir direniş beklenemez. (Şu ana kadar sınırlı sayıda protesto gösterisi yapıldı.) Aksine yeni rejim demagojik söylemiyle yolsuzluk ve adaletsizliğe batmış kurumsal yapıyı deşifre ettikçe toplumun çok daha geniş kesimlerini faşistleştirmeyi ya da en azından onlardan onay almayı başaracaktır. Nitekim tasarruf tedbirleri altında sunulan tasfiye politikalarından toplumun maddi fayda sağlayacağı propagandası kaçınılmaz olarak sempati topluyor.
Trump kalıcı olmanın yollarını arıyor
Bütün bunların paralelinde Trump rejimi kalıcı olmanın yollarını arıyor. Kendisinden kral, imparator olarak bahseden birileri için bu normal. Geçen hafta Trump, Muhafazakar Eylem Konferansı’nda (CPAC) yaptığı konuşmada "nesiller boyunca kalıcı ve etkili bir siyasi çoğunluk oluşturmak" istiyoruz diyerek özlemini duyduğu geleceğin yerleşik bir faşizmden geçtiğinin işaretlerini verdi. Müritlerse hemen başbuğu uçurma kıvamına geçerek yasalarda değişiklik yapılarak Trump'ın sonsuza kadar "seçilme"sine olanak tanınması için imza toplamaya başladılar.
Trump rejimi uluslararası politikada ise bütün saldırgan fütursuzluğunu sergilemeye devam ediyor. Mesela geçen hafta özellikle Meksika'da etkili olan kartelleri "terör örgütü" ilan etti ve bunun gereği olarak başka ülkelerin topraklarında dron saldırıları yapılacağı açıklandı. Bu hafta ise Meksika semalarında yer gözlem uçakları dolaşmaya başladı. Bu aslında herhangi bir sorunu çözmek değil, doğrudan halklar arasında bir hiyerarşi oluşturma politikası. Neo-faşist rejim herkese haddini bildirerek yerini göstermiş oluyor.
Zelenski şaşkın
Benzer bir durum Ukrayna'ya karşı da sergileniyor. Trump yönetimi, Kiev'i Moskova karşısında boyun eğmeye zorladığı gibi açıktan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'yi "barış müzakerelerine dahil olmasına gerek yok" diye hiçleştirirken, ülkedeki değerli minerallerin de Amerikan sermaye çevrelerine savaş haracı olarak ödemesi için bir anlaşmayı imzalamaya zorluyor. Zelenski bundan kaçamayacaktır. Zira kendisi tam da neo-faşist zihniyetin politik dağarcığı dahilinde "güç" oyunlarına girdi. Halkını geleceksizliğe mahkum etti. Kiev yönetimini kendine kalkan yapabileceği bırakın ütopyayı bir sözcüğü dahi yok. Ve Zelenski şaşkın, kendisinden daha fazla ne yapacağını bilmez halde olan Avrupa ülkelerinin kapılarında sağa sola koşturmaktan başka bir şey sergileyemiyor. Bu söylediklerim elbette yaşananların hak edildiği anlamına gelmiyor, ancak güç oyunları dahilinde gelişen politikanın kaçınılmaz sonuna işaret ediyor. Hem Avrupa hem Ukrayna şu an sormakta çok geç kaldıkları sorularla karşı karşıya. Ukrayna denklemdeki zayıf halka. Güç dengeleri değiştiğinde büyük balık küçük balığı yutar ya da köleleştirir, olan budur. Bunun dışına ancak egemen aklın çıkar, güç türünden saiklere dayalı oyununu baştan reddederek çıkabiliriz. Zelenski'nin adil bir barış istemesi gayet doğaldır ancak 3. Dünya Savaşı'nın Ukrayna cephesini açarken ortak olduğu zihniyet buna şimdi izin vermiyor. Çünkü kapitalizmin düşünsel avadanlıkları arasında "onurlu-adil barış" diye bir şey yok!
Devrimci dinamizmi açığa çıkarma zamanı
Bize gelince, geçenlerde HTŞ ve TC yalakası kesimlerin yoğunlaştığı Serbestiyet'te denk geldiğim bir yazıda "Türk-Kürt ittifakı" vaazları veriliyordu. Batı'ya karşı büyük fırsat yakalandığı dile getiriliyordu. Rejimin kalemşörlüğüne soyunmuş bu türden kesimler aslında sorunların çözülmesinden, barıştan bahsetmiyor. Türk emperyalizminin Sünnilik üzerinden tabanını büyütme ve güç devşirmesinin yolları aranıyor. Bunları retorik deyip geçebiliriz ancak bazı Kürt milliyetçisi kesimlerin de uydurma bir tarih anlayışı ve referanslar üzerinden benzer sözler sarf ettiği görülüyor. Bu tür yaklaşımların nihayetinde varacağı yer Zelenski'nin karşılaştığı şaşkınlıktan öteye gitmeyecektir.
Tarihin akışını önceden yazılmış bir senaryo/kader ve buna uygun rol oynamaya indirgeyen zihniyetler devrimci mücadelenin olanaklarına imkan tanımayan bir dogmatizme kendilerini mahkum ediyorlar. Halkların devrimci dinamizmini açığa çıkarmak, örgütlemek yerine devletlerin kudretine/şiddetine sığınma arzusu duyanlar nihayetinde tuttukları elin kanlı ve kaygan olduğunu da unutmamalılar…