Ahlaki politik toplumun anlamı 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İnsanlar bu bataklıkta çaresizlik içinde bunalıyor. Kimisi intihar ediyor, kimisi çareyi cinayette, soygunda, fuhuşta, alkolde, uyuşturucuda arıyor. Bu karanlık resmin karşısında bize yeniden yaşama gücü veren “ahlaki politik toplum” ideali var. 

Abdullah Öcalan aşırı pozitivist-maddecilerden farklı bir teorisyen. Ne demişti?

“Ahlaki politik toplum” demişti.

Önce “devrim olsun, sonra ahlaki politik toplum yaratılsın” mekanik yaklaşımı ona uzak. O, “ahlaki politik toplumu” bugünden başlayarak yaratmanın teori ve pratiğini yaptı. Merkezinde kadının olduğu bu toplum, “devrimden sonra özgürleşecek” denen kadının bugünden, erkeğin “pazu, şiddet, silah” tekelini partileşerek, ordulaşarak kırmasıyla birlikte, şu anda Erdoğan’ın “yerle bir etmek” istediği Kandil’de, Rojava’da adım adım inşa ediliyor. İnşa devrim sonrasının işi olarak değil, devrim sürecinin işi olarak hayata geçiriliyor.

Bunun aktüel sonucu gözler önündedir: Bir tarafta “ahlaki politik toplum”, diğer tarafta “ahlaksız apolitik toplum” yan yana ve birbirleriyle savaşarak Türkiye’de, Ortadoğu’da, tüm kapitalist modernite dünyasında yer alıyor.

Havra, kilise ve cami insanlığın kurtuluş idealini mahvetti. Peygamberlerin vaat ettiği “cennet” idealini, yeryüzünde yarattıkları “cehennemle” bizzat bu dini merkezler değersizleştirdi. İnsanlığın büyük çoğunluğu “ölümden sonra diriliş, (Es ba’su badel-mevt) ve “Cennette kurtuluş” umudunu kaybetti. Batıda kiliseler bomboş, İsrail havralarında “Müslüman Araplara ölüm” sesleri yükseliyor. Camilerden “kafire karşı cihad” naraları duyuluyor. Ve toplumlar neredeyse “tufan zamanını” yaşarcasına “ahlaksız, apolitik toplumlar” haline geldi. Tevrat şöyle yazıyor:

“Rab baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. "Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım" dedi, Tufan dünyayı sildi süpürdü.

Şimdi?

Yozlaşma, alkolizm, uyuşturucu, fuhuş aldı başını yürüdü. Savaşlar, sokaklardaki şiddet, kadının metalaşması, işçinin köleleşmesi, iş cinayetleri, tecavüzler, faşist rejimler, devletlerin birbirleriyle “yeni soğuk savaşın” eşiğinde iğrenç kavgaları…

Çare? Çareyi önce ilk Hıristiyanlar ve ütopik sosyalistler, Saint Simon, Fourier ve Owen gösterdiler: Sosyalizm. Sonra bilimsel sosyalistler, Marx ve Engels ”cenneti” yani komünizmi bu dünyada gerçekleştirmenin teorisini yaptılar. Derken Lenin, Mao, Castro, Ho Şi Min “cenneti yeryüzünde kurmak için” devrimleri zafere ulaştırdılar.

Sonra ne oldu? Dinlerin ardından, insanlığın bu ikinci “kurtuluş ütopyası” da yıkıldı. Toplumlar çok daha yıkıcı bir şekilde “ahlaksız, apolitik toplumlara” dönüştü.

Bu uzun girişi okuduktan sonra Türkiye’nin haline bir bakın. Çürüme. Mafyalaşma. Hırsızlık, kadın cinayetleri, tecavüz. Şu anda AKP saflarında biri emekli general, diğeri eski İçişleri Bakanının oğlu, iki tecavüz ve cinayet suçlusu milletvekili olarak oturuyor. Bunların suç ortağı Sedat Peker, “Nuh tufanı öncesini” anlatıyor. Yüzlerce kilo eroin, altı ton kokain Erdoğan rejiminin “narko-ekonomik” temelini gösteriyor. Kokain baronu Mehmet Ağar, tecavüzcü ve katil Tolga Ağar, yine tecavüzcü ve katil Em. General Mehmet Şirin, öldürülen Kadirova ve Kaharman’ın mahzun yüzleriyle birlikte bu resimden suratımıza sırıtarak bakıyor. 
Peker bu resmi çizer çizmez, kendi eşini öldürten Mafya başı Alaattin Çakıcı susarken, oğlu Ali Çakıcı ortaya çıkıyor.

O da siyaseti “kubura” çeviriyor. “Babacan 41. State’de (cadde demek istiyor) FBI adına ajanlık yaptı” diyor. “Babacan’ı Amerikan derin devleti AKP’nin içine yerleştirdi” diye açıklıyor. “Devşirme Yahudi dönmesidir” diye bağırıyor.

İnsanlar bu bataklıkta çaresizlik içinde bunalıyor. Kimisi intihar ediyor, kimisi çareyi cinayette, soygunda, fuhuşta, alkolde, uyuşturucuda arıyor. Biz faşist rejimin çöktüğünü düşünüyoruz, daha beteri oluyor: Toplum “ahlaksız, apolitik toplum” haline geliyor ve tefessüh ediyor. Toplumun bağrından kükürtlü hidrojenin kerih kokusu sızıyor.

Bu karanlık resmin karşısında bize yeniden yaşama gücü veren “ahlaki politik toplum” ideali var.

Havranın, kilisenin, caminin “cennete ihanet ettiği”, “reel sosyalizmin” bürokratikleşip, emperyalist abluka altında çöktüğü ve insanlığın “kurtuluş ütopyasından” tam da umudu kestiği şu çağda, hem dinlerin, hem de sosyalist hareketin ütopyalarını yeni bir temelde canlandıran Öcalan ölümcül bir tecrit altında ve onun yarattığı Kürt Özgürlük Hareketinin “ahlaklı ve politik bilinçle donanmış” evlatları ölüm-kalım savaşında.

Dinlerin ve sosyalistlerin yarattığı ütopyayı yok edenler, şimdi de “son ütopyayı” yok etmeye çalışıyor. Ütopyanı yok ettirme.

Yahya Kemal’li kişilik olarak pek sevmesem de şu dizelerini aktarmadan edemeyeceğim:

“Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, 
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız, 
Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!...  
İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.