Çözümsüzlükte ısrar çöküşte ısrardır
Cihan DENİZ yazdı —
- Darbeyi ve gaspı kabul etmemek vicdanı olan herkes için tarihi ve ahlaki bir görevdir. Bugün iktidarın karşısında Van halkının yanında olmayanlar, çözülüşü her gün daha da hızlanan iktidar ile birlikte, tarihte hak ettikleri yeri alacaklardır.
Bu köşede yazmaya ilk başladığımda, “sözün bittiği yerdeyiz” ifadesini asla kabul etmediğimi, sözün değiştirici ve dönüştürücü gücüne inandığımı ve her zaman söylenecek bir sözün olduğuna inandığımı belirtmiştim. Hala da sözün gücüne inancımı koruyorum fakat iktidar her seferinde bundan ötesi olmaz dediğimiz yaptıklarıyla bizleri adım adım sözün bittiği yere doğru getiriyor. Giderek konuşmak, yazmak anlamını yitiriyor, söz değerini kaybediyor.
Sürekli yaşanan benzer şeyler hakkında benzer şeyler söylemek yazmak, yazanı da, konuşanı da, okuyanı da, dinleyeni de bir noktadan sonra yoruyor, bezdiriyor.
Aslında seçimlerden sonra çok daha farklı şeyleri konuşuyor, yazıyor olmamız gerekirdi.
31 Mart seçimlerinde iktidar blokuna destekte tüm Türkiye çapında yaşanan erimeyi; iktidarın 2019 seçimlerinde kaybettikleri il ve ilçelere bu seçimlerde yenilerinin eklendiğini; AKP’nin girdiği bir seçimde ilk kez birinci parti olamamasını; CHP’nin kazandığı başarıyı; Kürt halkının gerek Batı’da gerek bölgede yaptığı tercihlerle siyasetin en kilit ve belirleyici aktörü olduğunu bir kez daha göstermesini; Kürt siyasetinin tüm baskı ve engellemelere, iblisin bile aklına gelemeyecek oyunlara rağmen seçimlerde kayyum siyasetini boşa çıkaracak sonuçlar almasını; sadece Batı’da ve özellikle AKP seçmenleri arasında değil Kürt illerinde de görülen oy kullanma oranlarında gözlemlenen ciddi düşüşü tartışabilirdik.
Seçimden sonra demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü paradigmayı yerellerde nasıl hayata geçirebiliriz; iktidarın kayyumlar eliyle bölgede yarattığı yıkımı nasıl telafi edebiliriz üzerine kafa yormaya başlayabilirdik.
En önemlisi de seçimlerin ezilenlerin mücadelesi açısından tek ve en belirleyici araç olmadığını unutmadan, yeni hedeflere, yeni mücadelelere yelken açmadan önce 31 Mart’ta alınan sonuçları doyasıya kutlayabilirdik.
İktidar ise, seçim sonuçlarının ardından sarf ettiği klişe sözlerin ardından, gerçek kimliğini bizlere bir kez daha göstermek için iki gün bile bekleyemedi.
Seçimlerde ortaya çıkan seçmen iradesine saygı gibi beylik lafların mürekkebi bile kurumadan, tek başına yapılan balkon konuşmasında sarf edilen sözler hala yankılanmaya devam ederken, Van’da halkın çok büyük desteğiyle DEM Parti’den Belediye Eş Başkanı seçilen Abdullah Zeydan’a, mazbatasını vermediler. Sürekli darbeden, vesayetten dem vurup, en büyük darbe ve vesayet pratiklerinden birine bir kez daha imza attılar. Belediyenin seçimi açık bir farkla kazanan bir partiden alınması ve seçimi kaybeden tarafa verilmesi, buna iktidar sözcülerinin yapmaya çalıştığı gibi ne gerekçe üretilmeye çalışılırsa çalışılsın, halkın iradesine açık bir darbedir. Hukuk kisvesi altında yapılan bir gasptır.
İktidar, seçimlerin üzerinden daha iki gün bile geçmeden, Van’da yaşananlar ile iktidar, 2016’dan beri kesintisiz olarak sürdürülen kayyum pratiğiyle somutlaşan zihniyetten zerre geri adım atmadığının, farklı yol ve yöntemlerle bu uygulamaya devam edeceğinin sinyalini verdi.
Dahası, ülke her anlamda büyük bir kriz içinde. İktidar bloku gerek kendi içindeki krizlerle gerekse de ülkenin içine yuvarlandığı ekonomik, siyasi, yargısal, sosyal ve ahlaki krizlerle baş edemediği, bunlara gerçek ve kalıcı çözümler bulamadığı için çıkışı milliyetçi ve gerici hassasiyetleri kullanarak dikkatleri başka yerlere çekmekte aramaktadır.
Fakat bu arayış da, yani başta Kürt Sorunu olmak üzere ülkenin yaşadığı sorunları çözmek yerine çözümsüzlükte ısrar etme, toplum olarak tüm sonuçlarını en ağır şekilde yaşayarak görsek de, en başta bu çözümsüzlükte ısrar edenlerin çöküşünü hızlandırmaktadır. Çözmeyen çözülür diyalektiğinin nasıl işlediğini görmek isteyen 90’lara ve o dönemki siyasi aktörlerin sonlarına bakabilir.
Bugün de benzer bir diyalektik işlemektedir. İktidar bloku, çözümsüzlükte ısrar ettikçe, yaşanan krizler daha da ağırlaşmakta ve buna bağlı olarak da çözülen kendisi olmaktadır.
Dolayısıyla da, bugün kendine muhalif diyen iktidardan ve uygulamalarından rahatsız olan tüm siyasi partilere, meslek örgütlerine, sivil toplum örgütlerine düşen; iktidarın milliyetçilik, “terörle mücadele” gibi klişe söylemlerinin ardında hizalanmak değil, Van’da yaşanan darbe ve gasp karşısında hiçbir koşul ve şart öne sürmeden Kürt halkının yanında olmaktır.
Bu darbeyi ve gaspı kabul etmemek vicdanı olan herkes için tarihi ve ahlaki bir görevdir. Bugün iktidarın karşısında Van halkının yanında olmayanlar, çözülüşü her gün daha da hızlanan iktidar ile birlikte, tarihte hak ettikleri yeri alacaklardır.