Siyasetin yeniden inşası
Cihan DENİZ yazdı —
- Demokratik siyasetin gündemi yaklaşmakta olan seçimlerde o veya bu şehirde iktidara kaybettirmek değil, kendi projelerini hayata geçirebilmek için seçimlerden en güçlü sonuçları almaktır.
Bugün Türkiye toplumu için orta ve uzun vadede en büyük tehlike siyasal alanın tasfiyesidir.
Bu tasfiye tehlikesi çok boyutludur. Bir yanıyla toplumun yaşadığı sorunların çözümüne aktif bir özne olarak katıldığı şekliyle demokratik, katılımcı siyasetin tasfiyesine işaret etmektedir. Bu boyut, zaten bu coğrafyada siyasetin oturmuş, pekişmiş bir boyutu değildir. Dahası siyasetin bu boyutu sadece tek parti döneminde veya darbe süreçlerinde -çok iyi bilindiği gibi Eylül faşist askeri darbesinin en temel hedeflerinden bir apolitik toplumdur ve bu hedeften sonraki dönemlerde de vazgeçilmemiştir- değil sözde “sivil siyaset” dönemlerinde de iktidarda olan partilerin en büyük korkusu olmuştur. Tek parti döneminde çok partili döneme geçişte “Yeter söz milletin” sloganıyla iktidar olan anlayış, ki bu anlayış aslında günümüze kadar Türk sağ siyasetin en genel anlamıyla ana omurgasını oluşturmaktadır, asla toplumun söz sahibi olmasına tahammülü olmamıştır. “Yeter söz milletin” sadece içi boş bir slogan olarak kalmış, muhalefette iken sistemden rahatsız kesimlerin desteğini alabilmek için söylenmiş bir söz olanın ötesine asla geçememiştir. Tersine, sözde bu sözü savunan siyasi partiler iktidar olduklarında, ezilenler her ağzını açtığında her tür yöntem ve araçla bu onu bastırmaya çalışmıştır.
Çünkü iktidarda hangi parti olursa olsun bu coğrafyada siyaset, ezilenlerin kendileri olarak yani kendi kimlikleriyle, kendi talepleriyle ve en önemlisi de kendi çözüm önerileriyle siyaset yapmalarına izin verilmemesi üzerine kurgulanmıştır. Bu coğrafyada siyasete hakim zihniyet için en büyük tehdit, ezilen kesimlerin mevcut sisteme alternatif bir sistem için mücadele eden kurucu siyasi bir özneye dönüşmesidir. Diğer bir ifadeyle, “bu ülkeye komünizm lazımsa onu da biz getiririz” diyen zihniyet açısından kendi dışında kurucu bir siyasi özne asla kabul edilemez bir şeydir.
Ülke içinde ve dışında sistemin Kürt siyasetine olan hazımsızlığı ve düşmanlığını tam da burada aramak gerekmektedir. Sistemin Kürt siyasetini hedef tahtasına oturtmasının en temel nedeni, tüm eksikliklerine ve yetmezliklerine rağmen, Kürt siyasetinin farklı ezilen kesimleri radikal demokrasi esprisi etrafında bir araya getirip kurucu bir siyasi güç yaratmayı başarmasında yatmaktadır.
Sistemin özellikle 2000’lerin sonunda başlayarak günümüze kadar Kürt siyasetine her türlü anti demokratik yöntemle bu kadar pervasızca saldırmasının nedeni, toplumu oy verme dışında adeta bir nesne olarak gören anlayışın aksine Kürt siyasetinin toplumun tüm kesimlerinin kendi sorunlarının çözümünün bir öznesi olabileceği bir siyaset alanını inşa etmenin mücadelesini vermesidir.
2009’de KCK operasyonları ile başlayan süreç bugün de farklı araçlar devreye sokularak aynı hedefle devam etmektedir. Bu bağlamda kayyum pratiği tam da Kürt siyasetinin kendi sözü olan, kendi hedefleri olan bir siyasi özne olarak tasfiyesini amaçlamaktadır. Sistemin toplumun yerel yönetimler üzerinden kendi kendisini yönetme iradesine olan tahammülsüzlüğünü göstermektedir.
Bu saldırı konseptinin en güncel araçlarının başında, tutuklamalar ve yargılamalarla beraber, kayyum pratiği gelmektedir. Kayyum 2019 seçimleri öncesinde olduğu gibi yaklaşmakta olan seçim öncesinde de Kürt halkının iradesine bir müdahale aracı olarak yine gündemdedir. “DEM Parti adaylarını seçerseniz yine kayyum gelir ama bizim adaylarımız kazanırsa kayyum atanmaz demek” mevcut seçime bir müdahale olmanın ötesinde bizzat Kürt halkının siyasi özneliğini hedef almaktadır. Diğer bir ifadeyle, kayyum uygulaması ile orta ve uzun vadede yaratılacak bıkkınlık ve umutsuzlukla sadece seçimden seçime değil yaşamının her anı politik olan Kürt halkı apolitikleştirilmek ve Kürt siyaseti de tamamen tasfiye edilemese de sistemin belirlediği sınırlar içine çekilmek istenmektedir.
Eğer bu başarılırsa, bir sonraki adım, sadece Kürtler için değil tüm bir coğrafya için siyasetin toptan tasfiyesi olacaktır. Özellikle Batı’da son Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan büyük hayal kırıklığı ve sonraki süreçte muhalefet blokunun dağılmasının yarattığı yılgınlık, yaklaşmakta olan seçimlerde alınacak sonuçlara bağlı olarak daha da derinleşebilir. Bu da iktidarın siyasi alanı tasfiye etme hedefini kolaylaştıracaktır.
Bu tehditler ve bu gelişmeler karşısında, demokratik siyasetin gündemi yaklaşmakta olan seçimlerde o veya bu şehirde iktidara kaybettirmek veya kimi muhalif adaylara kazandırmak değil, kendi projelerini, aba altından gösterilen kayyum sopasına zerre prim vermeden, hayata geçirebilmek için seçimlerden en güçlü sonuçları almaktır. Hedef kendi hayallerimizi örgütlemek olmalıdır. Ancak bu şekilde sadece bölgede değil tüm Türkiye’de siyaset alanını hedefleyen bu saldırıları durdurabilir ve sonrasında siyaset alanını yeniden ve daha güçlü şekilde inşa etmeye başlayabiliriz.