Yeni kemalizmin sefaleti
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Savaş galiplerinin kurduğu Türk devletine konan Kemalistler, birileri ellerinden alır korkusundan, terör makinesi kesildiler. İttihatçıların izinden giderek ne hak, ne de hukuk bıraktılar.
Savaşlarda yenilgi, her koşulda toplumsal umudun tükenişidir. Yani çözülme, ülkeyi terkeden kervanlar dizisi, toplumsal yıkılma, dağılmadır. Rejimlerin, sosyal sınıf veya ulusal (milli) hareketlerin dağılmasının sonucu da böyledir.
Latin Amerika’da Allende’nin yenilgisi, Devrimci Yol liderinin kendini kurtarmak için teslim olması, sosyal mücadelelerin iflasına yol açtı. Tamillerin yenilgisi ise bir başka kırılmaydı...
Rusya’da, Marksizm diye yutturulan Leninizm, Stalinizm heyulası Sovyetlerin çöküşü sonrası, herkesin başı çaresine baktığı kargaşa günleriydi. Sovyet rejiminin kutsalları, bir anda sokaklarda sergilenen işporta malı olmuştu. Ağır silahlar bile. Eski Kolhoz ve sınai işletmelerin kimi şefleri, Mafya babaları olarak karşımızdaydı.
Kemalizmin başlangıcı, 1800’lerin sonlarında sahneye çıkan ve darbecilikle iktidarı ele geçiren ve Almaya’dan aldıkları 25 milyon altın karşılığında, onların yanında Birinci Dünya Savaşı’nı başlatarak, Osmanlının sonunu hazırlayan İttihat ve Terakki çeteciliğidir. İktidarda kalmak için, hak ve hukuku yok sayıp şiddeti (terör) yol yaptılar. 1990’larda Kürt köylüler ve aydınlarına karşı yürütülen “Faili meçhul“ cinayetler haydutluğu, onlardan Kemalistlere mirastır.
Bütün sorunları yok edicilikle çözme, topyekün imha mümkün değilse sürümcemede bırakmak da, İttihatçılardan kalma ezberdir. Örneğin, Cumartesi anneleri eyleminin ana yurdu Latin Amerika’dır. Eylemler, oralarda karşılığını buldu. Cinayetler büyük çoğunluğuyla aydınlandı. Katiller cezalandırıldı. Yunanistan’da böyle oldu.
Ama İttihatçı torunları, çağımızda terör devleti örneğini sergileyerek, 30 yıldır sokağa çıkıp kayıp evlatlarının akibetini soran anneleri, terörist diye tutuklayarak suçlarını örtmeye, cinayetleri aklamaya çalışıyorlar.
Ermeni davası, 1800‘lerde Avrupa’nın bir sorunuydu. Meselenin halli için, ardı ardına toplantılar (en önemlisi Berlin Konferansıdır), pazarlıklar yapılıyordu. Sorun karşısında bunalan İttihatçılar, Dünya Savaşı şartlarını fırsat bildiler. Soykırım yaparak, davayı kökten yok ettiler. Hitler’in sözüyle kimsecik hesap sormadı.
Kemalistlerin kanlı, kirli entrikaları da onlardan mirastır. Savaş galiplerinin kurduğu Türk devletine konan Kemalistler, birileri ellerinden alır korkusundan, terör makinesi kesildiler. İttihatçıların izinden giderek ne hak, ne de hukuk bıraktılar. Türk yapamayacaklarını bildikleri Karadeniz Rumları’nı “yok“lara karıştırdılar. Öldüremediklerini sürdüler. Kalanları ölüm çıkmazında Müslüman ve Türk yaptılar. Keldaniler, Süryanilerin dibini kazıdıktan sonra, Kürtlerin kapısına dayandılar. Yüz yıldır, içerden işbirlikçiler de devşirerek, Kürtleri terör dalgalarıyla teslim almaya çalışıyorlar.
Öte yandan 12 Eylül generalleri iktidarı, Kemalist rejimi “sür-git“ etmek için, dönemin Tercüman Gazetesi’nde kümelenen ırkçıların dillendirdiği “Türk-İslam sentezi“ teorisiyle zırhladılar.
Ancak “Türk-İslam sentezi“ gerçek anlamda, Recep Tayyib’in Necmettin Erbakan’ı ekarte edip kitle tabanını ele geçirmesinden sonra yürürlüğe girebildi. Dümeni, doğum yeri Mısır olan Müslüman Kardeşler’in kolu, Ebubekir Bağdadi’nin liderliğindeki “Irak Şam İslam Devleti“ (IŞİD) ile birleşerek İttihatçı (Kemalist) ruh yoluna girdi. Ahmet Davutoğlu’nun “derin strateji“si yolunda, Osmanlı ruhunu şahlandırmak üzere etrafı tehdit etmeye başladı. İlk hamlede, IŞİD’i kullanarak Suriye’ye saldırdılar. Recep Tayyip “Şam’da fetih namazı kılma“ya hazırlanırken, beklenmedik bir olay yaşandı. Ülkeleri ve halkını korumak üzere örgütlenen Kürtler, Amerika’nın da el vermesiyle IŞİD’i Kobani’de yenilgiye uğrattılar. Suriye’nin bir kısmını işgal ve talan etmiş, Libya‘ya girmiş, Kurdistan’ın Güney parçasını işgale girişmiş Recep’in yıldızı, bu beklenmedik olayla karardı. Karizması çizilip bozuldu. Londra tefecilerinden aldığı borç parayla, oluşturduğu güç fos çıkmıştı.
Suudi Arabistanı, Birleşik Arap Emirliklikleri, İsrail’i tehdit etmesi, Amerika’ya kafa tutması artık ciddiye alınmıyordu. Çünkü, Kürtleri yok etmek, köklerini kazımak üzere yaptığı askeri harcamalarla sıfırı hepten tüketmişti.
Bu ekonomik yenilgiydi. İçeride gıda maddeleri kıtlığı yaşanıyor, enflasyon almış başını gidiyordu. Şahlanması beklenen, din soslu yeni Kemalizm çökmüş, sefalete sürükleniyordu.
Sefalet yayıldı, Arap çöllerine saçıldı. Bir zamanlar, Mısır’da yenilen Müslüman Kardeşler’in yasını tutan, yas günlerinde karısıyla birlikte, televizyon ekranlarında ağlama ayinleri düzenleyen, onların Rabia işaretiyle oradan oraya seğirten Recep Tayyip, yok artık. Onlara yasaklar dayadı. Yardımlar kesti. Onlara karşı olduğu Suudi Arabistan’ı, Körfez Emirlikleri’ni tehdit eden, iktidarlarına son veren Mısır lideri Sisi’yi katil ilan eden o Recep de yok artık.
Sefilliğe bakın ve görün: Günün Recep’i, dün tükürdüğü elleri öpmek için, kapı kapı dolaşıyor. Üç-beş dolar koparmak için, dün tükürdüğü ellerin sahipleri kapısında sevgi gösterisi tertibinden taklalar atıyor. Onu yazın ayrı, kışın ayrı saraylarda yaşatan, Bilal’ini dünyanının en zengin emlak istifçisi yapan halkı ise ucuz ekmek kuyruklarında ömür tüketiyor.
Topyekün sefilleşme işte...