Konfederal ittifakın a, b, c’si
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Şu anda, yani Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış şartlarda demokratik ittifak temel meselemizdir. İttifak edecek partiler, ya da gruplar, bu şartlarda ilk önce “ortak hedefte” anlaşmalıdırlar.
- Ortak hedef yerine önce “devrimin cinsiyeti” hakkında Bizantik tartışmalara yer yoktur. Herkes bu konuda teşhisini kendine saklamalıdır.
İttifak birbirinden farklı programlara sahip güçler arasında yapılır.
Nasıl yapılır?
Politik alanda yapılır.
İdeolojik, felsefik, teorik alanlarda yapılmaz.
İdeolojik, felsefik, teorik alanlarda müzakereler ittifak kurmak için değil, “parti” kurmak, ya da “partileri” birleştirmek için yapılır.
Parti kurma ve birleştirme müzakerelerinde “ilke”, ya da”prensibi” korumak hayatidir. Bu konularda anlaşanların ayrı partilerde bulunması saçmadır. Eğer hala ayrı partilerini koruyorlarsa, orada “ilke”, ya da “prensip” değil, o parti liderlerinin “şahsi” menfaatleri var demektir. Politik ittifaklarda neler ele alınır? “İlkelerde” anlaşamasalar da partiler politik alanlarda atılacak “ortak” adımları, varılacak “ortak” hedefleri müzakere ederler.
Bu müzakereler “ilkelerde” anlaşma müzakereleri değildir. Ama bu da “ilkelerin” hiçbir şekilde söz konusu olmadığı anlamına gelmez.
Müzakerede taraflar “ilkeyi” değil, atılmak istenen politik adım ve varılmak istenen hedefin kendi “ilkelerine” uygun olup olmadığına bakarlar. Eğer birisi “bu adım, ya da hedef benim ilkelerime uymaz” diyorsa, karşı taraf ona “o halde ilkeni değiştir” diyemez. Bu durumda atılacak adım ve varılacak hedef tartışılır. İlkeler değil. Sonunda bir uzlaşma sağlanırsa ittifak gerçekleşir.
Bu yaklaşımdan hareketle ben, politik ittifaklara, ilkelerimize uymak şartıyla esas olanın somut politik adımlar ve bu adımların atılmasıyla varılacak hedef olduğunu düşünürüm.
Bizim sol geleneğimizde “tek bir terim uğruna” nice ittifak çalışmalarının başarısızlığa uğradığı, sonu gelmez tartışmalarla müzakerecilerin helak olduğu nice örnek vardır.
Şu anda, yani Türkiye’nin içinde bulunduğu iç ve dış şartlarda demokratik ittifak temel meselemizdir. İttifak edecek partiler, ya da gruplar, bu şartlarda ilk önce “ortak hedefte” anlaşmalıdırlar. Ortak hedef yerine önce “devrimin cinsiyeti” hakkında Bizantik tartışmalara yer yoktur. Herkes bu konuda teşhisini kendine saklamalıdır.
Ortak hedef nedir? Örneğin “anti-emperyalist mücadeleyle vatanı emperyalizmin tahakkümünden kurtarmak ve irticanın hakimiyetine laiklik temelinde son vermek” midir? Kulağa hoş gelse de bu “ortak hedef”, kökten yanlış bir Türk kapitalizmi ve sosyolojisi analizine dayandığı için ya pratik mücadeleye yol göstermez, ya da bunun altında “kendi ülkesinin Üçüncü Dünya Savaşında galip gelmesini” istemek gibi tehlikeli bir “sınıf işbirliğine” ve aynı zamanda halk çoğunluğuna karşı vesayetçi hakimiyete götürür.
Neden? Çünkü “bağımsız olsun, emperyalizmden kurtulsun” denilen vatanın kendisi de “emperyalist”tir de onun için. Bir emperyalist devleti öteki emperyalist devletten kurtarmak “yurtsever” bir çizgi gibi görünse de, gerçekte emperyalist devletler arasındaki kavgada kendi tekelci burjuvazisini savunmak demektir. Emperyalist bir ülkede “ulusalcılık” kendi emperyalizmine destek vermektir. O nedenle vaktiyle II. Enternasyonalin bu çizgisine “sosyal patriotizm” ve giderek “sosyal şovenizm”, sonra da "sosyal-emperyalizm" adı verilmiştir.
İttifakın “ortak hedefini” laiklik olarak ilan etmeye gelince… Bu da Cumhuriyet’in yukarıdan aşağıya inşa ettiği o dönemde yüzde 5-6’lık, 1960’da bile ancak yüzde 35’lik okuma yazma bilen nüfusa dayalı “modern Türk milleti” ile ağır bir dini taassup altında yaşayan halk çoğunluğu arasında geleneksel kavgayı devam ettirmek anlamına gelir.
Elbette sol, örneğin ne ABD’nin Türkiye’ye müdahalesine, ne de Türkiye’nin örneğin Ukrayna meselesinde olduğu gibi Rusya’ya müdahelesine evet demez. Laiklik de böyledir. Sol laikliği savunur. Ama Jakoben tarzda değil. Halkçı tarzda savunur. Örneğin “din ve mezhepleri devletten kurtarmayı ve devleti de dinden kurtarmayı, dini ve ibadethaneleri inanan insanlara terketmeyi amaçlar. “Fabrikalar, tarlalar halka” dendiği gibi, “Kilisel, Havralar, Camiler ve Cemevleri halka” der.
İttifakın ortak hedefini “anti-emperyalistlik ve laiklik temelinde” kuracağız diyen bir sol, emperyalist Türk devletini “dış düşmanlara” karşı “savunmuş” olur ve azınlıktaki “modern Türk milleti” ile “çoğunluktaki Türk milleti” arasındaki kavgaya destek vermiş olur. Ezcümle “anti emperyalizm ve laiklik” “şekerine” bulanmış “ortak hedef”e yürüyenler hedefe değil, CHP’nin kapısına dayanır. Oysa mesele CHP tabanını “demokrasi kapısına” yöneltmektedir. O halde demokrasi ittifakının “ortak hedefi” nedir?
Birincisi, faşist diktatörlüğü devirmektir; ikincisi, Kürdistan’ın tümüne karşı yürütülen ve bölgedeki pazarlara el koymayı amaçlayan savaşa son vermektir; üçüncüsü, ekonomik krizin yükünü işçi ve emekçi sınıfına yüklemek yerine her şeyden önce banka sermayesine, silah sermayesine ve örneğin “beşli çete” denilen vurguncu inşaat sermayesine yüklemek için savaşmaktır.
Buradan çıkarılan ilk temel sonuç, ittifak güçlerinin ne olduğudur. Demokratik ittifak faşist rejimin sınıf temeli olan vurguncu oligarklar, mali sermaye zirvesi, askeri-endüstriyel sermaye patronları, bunlarla iç içe geçmiş asker-sivil üst bürokrasi ve mafya-kontrgerilla dışında Türkleri, Kürtleri, bütün etnik grupları, laikleri, müslümanları, Alevileri, Hıristiyanları, Musevileri, kısaca halkın ezici çoğunluğunu kucaklar ve kucaklamalıdır.
O halde bu “ortak hedef” ve bu ittifak güçlerinin “adımları” ne olmalıdır? Ortak hedefe nasıl yürünecektir? Cevap kısadır:
“Görünen köy kılavuz istemez.” Hedefe “Sokakta” yürüyerek varılacaktır. Seçimse sokakla elde edilecek, devrimse yine öyle.