Apolitik iktidar-politikleşmiş toplum ve değişim
Cihan DENİZ yazdı —
- Toplumun politikleşme düzeyinin yüksekliği önemli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Politikleşme, toplum örgütlü politik bir güce dönüşmediği sürece aslında son kertede değişim isteyenlere değil, iktidarlara yaramaktadır.
Türkiye halkları art arda gelen siyasi, ekonomik ve buna eşlik eden toplumsal krizler sonucunda aşırı bir politikleşme süreci içine girmiştir.
Bununla birlikte, her şeye rağmen iktidar partilerini destekleyenler, yaşanan sorunlar ve krizler karşısında, papağan gibi tekrar edilen iç ve dış düşmanlar demagojisi, Avrupa ve Amerika’nın içinde bulunduğu derin ekonomik kriz karşısında Türkiye’nin durumunun görece daha iyi olduğu yalanı eğer politik bir söylem saymıyorsak, her şeyin farkında olup ama hafife alan veya umursamayan apolitik bir tutum içinde bulunmaktadır.
İktidar partisi üye ve yöneticileri halk içine çıktıklarında veya medyada her ağızlarını açtıklarında yükselen itiraz ve eleştiriler karşısında "telefonunu göster" dışında söyleyecek bir söz, yalan ve çarpıtma dışında tutunacak bir dal bulamamaktadırlar.
Karşılarında kendilerinden olmayan biri olduğunda; tarzlarıyla, yalanlarıyla, çarpıtmalarıyla ve iktidarı savunacağım diye içine düştükleri hal ile sadece kendilerini daha da komik duruma düşürmektedirler.
İktidar kanadındaki apolitikleşme karşısında halkta ise biriken hoşnutsuzluk ve öfke ile birlikte aşırı bir politikleşme görülmektedir.
Hoşnutsuzluk ve öfke Türkiye halklarında, Kürt halkı hariç, belki de daha önce örneği görülmemiş bir politikleşmeye yol açmıştır.
Eğer iktidarın bir başarısından bahsedeceksek, işte o başarı toplumun tüm kesimlerini, en apolitik olanları bile politikleştirmeyi başarmasıdır.
Bugüne kadar politikadan uzak durmuş, ağzından ülkenin sorunlarıyla ilgili tek bir kelime bile çıkmamış kimi "sanatçıları" bile öyle ya da böyle politik bir özne haline getirmek her halde sadece mevcut iktidara nasip olurdu.
Evet, politika, daha önce bu konuyla ilgilenmeyenlerin bile en önemli gündemi haline gelmiştir. Bugün bu coğrafyanın her köşesinde sohbetlerin en vazgeçilmez konusu politika ve buna bağlı olarak da içinden geçilmekte olan krizler, bu krizlerin yol açtığı yoksullaşmadır ve tüm bunlara nasıl son verilebileceğidir.
Yaşanan sorunların ağırlığıyla birlikte, sıradan insanlardaki korku eşiği de aşılmaktadır. Bugün insanlar bulundukları her ortamda, sokakta, dijital medyada, evde, hiç olmadığı kadar özgür ve cesurca yaşanan krizler ve iktidarın bu krizler karşısındaki acizliğini eleştirmekte, tepkisini en sert ve açık bir şekilde dile getirmektedir.
Sokak röportajlarında insanların, çevrelerindeki sivil-resmi polislere aldırmadan iktidar yanlısı olanlara gösterdiği tepkiler bunun belki de en açık kanıtıdır.
Dahası, düne kadar mevcut iktidarı adeta bir tabu gibi dokunulmaz ve ebedi görenler bile artık bu iktidardan kurtulmak gerektiğini açıkça ve en yüksek perdeden söylemektedir.
İktidar ise toplumun her kesiminden ve her mecrada yükselen tepkilere karşı her zaman yaptığı gibi baskıyla, yasaklarla, tehditle yanıt vermeye çalışmaktadır.
Çareyi sesini yükseltenleri susturmakta, dijital medya gibi insanların fikirlerini dile getirdiği mecraları yasaklamakta, toplumun bilgi kaynakları olan sayısı artık bir avuç kalmış gazeteyi, televizyonu, haber sitesini kapatmakta görmektedir.
Ama bu baskı ve yasaklama siyaseti, sözü boğma çabaları, insanları daha da politikleştirmekte, sözü daha da güçlü kılmaktadır.
Tıpkı Tarkan’ın son şarkısının gerek muhaliflerde gerek iktidar cephesinde yarattığı etkide olduğu gibi.
Diğer taraftan, toplumun politikleşme düzeyinin yüksekliği önemli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Politikleşme, toplum örgütlü politik bir güce dönüşmediği sürece aslında son kertede değişim isteyenlere değil, iktidarlara yaramaktadır.
Zira aşırı politikleşme içindeki bir toplum, örgütlü bir güç haline gelmezse, bu aşırı politikleşme, tersten büyük bir hayal kırıklığına ve oradan da büyük bir depolitizasyona yol açar.
Daha düne kadar aşırı bir politikleşme içinde olan toplumun geniş kesimleri politikaya ve değişime olan inancını kaybedip geri çekilir ve yaşadığı sorunları adeta bir kader gibi kabullenir. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Sonuç olarak toplum içindeki mevcut politikleşme durumu çok önemli fırsatları ve olanakları içinde barındırmaktadır. Ama fırsatlar ancak yararlanmayı bilenler için bir anlam ifade etmektedir. Aksi ise dediğimiz gibi büyük tehlikelere kapı aralamaktadır.
Bu noktada tüm muhalif kesimlere düşen, bu politikleşmeyi örgütlü bir güç haline getirmektir. İnsanları iktidarın çizdiği pasif vatandaş tanımının ötesinde aktif bir vatandaş haline getirmeyi başarmaktır.
Özcesi hiçbir iktidar, ne kadar beceriksiz, kifayetsiz olurlarsa olsun, güçleri ne kadar tükenmiş olursa olsun, kendi kendine alaşağı olmayacağı, son noktayı halkların birleşik ve örgütlü mücadelesi olduğu gerçeğinden hareketle, halkları faşizmin yerine bu coğrafyaya barışı, demokrasiyi ve özgürlükleri getirecek kurucu bir özneye dönüştürmektir.