Yalana karşı hakikat
Cihan DENİZ yazdı —
- Her gün yüzlerindeki yalan maskesi biraz daha dökülmekte ve artık yalanlarla gizlemeye başarmadıkları tüm çirkinlikleri, kirleri ve kifayetsizlikleri gün yüzüne çıkmaktadır.
Tüm baskıcı ve faşist rejimler birer yalan rejimidir. Varlıklarını yalanlara ve bu yalanların sürdürülmesine bağlıdır. Bunun için de yapmayacakları bir şey yoktur. Kendi anayasalarını, yasalarını, altına imza koydukları uluslararası antlaşmaları ayaklar altına alırlar; her türlü baskıya, zora başvururular. Yeter ki yalanları ortaya çıkmasın, insanların en azından bir kısmı bu yalanlara inanmaya devam etsin; böylece de iktidarları sürebilsin. Bu yüzden de böylesi rejimler kendileri dışındaki tek bir sese, söze, eyleme, renge tahammülü yoktur. Korku ile yönetirler. Yarattıkları korku ve baskı düzeni ile halkların eylemlerini bastırarak, sözünü boğarak varlıklarını sürdürürler.
Ama hiçbir yalan sonsuza kadar sürmediği, en büyük direnişçi hakikat ama er ama geç her seferinde kendini göstermek için bir yol bulmayı başardığı için yalanların üstüne kurdukları iktidarlarını sürdürmek için her seferinde daha fazla yalana, daha fazla adaletsizliğe, daha fazla zorbalığa başvurmak zorunda kalırlar. Ve en nihayetinde içine hapsoldukları bu kısır döngü sonucunda kendi yalanları, adaletsizlikleri ve zorbalıkları içinde boğulup giderler.
Diğer taraftan, halk içinde yaratmaya çalıştıkları korku, aslında kendi duydukları varlık korkusunun dışa vurumudur. Asıl kendileri büyük ve derin bir korku içindedir çünkü iktidarlarını nasıl da ince bir buz üzerine inşa ettikleri gerçeğini en iyi kendileri bilmektedir. Yalanlarını ve o yalanların dayandığı iktidarlarını daha fazla sürdüremeyecekleri korkusunu her gün yaşamaktadırlar. Bunun sonucu da aynı kısır döngüdür; yalan, baskı, zorbalık, daha fazla yalan, daha fazla baskı, daha fazla zorbalık ve nihai çöküş.
Bugün yaşadığımız tam da bu değil midir?
Her gün yüzlerindeki yalan maskesi biraz daha dökülmekte ve artık yalanlarla gizlemeye başarmadıkları tüm çirkinlikleri, kirleri ve kifayetsizlikleri gün yüzüne çıkmaktadır. Ve artık öyle bir noktaya gelindi ki, uydurdukları yalanlar ne kadar büyük olsun, hakikatin ortaya çıkması için uyguladıkları baskı ne kadar büyük olursa olsun, artık mızrak çuvala sığmıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar yalanlarını artık yalanla örtemiyorlar, baskı ile hakikatin ortaya çıkmasına mani olamıyorlar.
Bunu görmek için, her şey bir yana, sadece son iki haftadır bu coğrafyada yaşanan afetlere bakmak yeteridir aslında. Tüm bir coğrafyanın bir yanında orman yangınları; diğer yanında sel. Yangınlar ve seller eliyle doğa, bize saklanmak istenen iktidar gerçeğini tüm çıplaklığıyla ve en görmek istemeyen gözlerin bile göreceği şekilde ortaya koydu. Ve bu yangınlar ve sellerle beraber muktedir, her şeyi kontrol eden iktidar imajının nasıl bir palavra olduğu, bir kez daha ispatlandı.
Ama iktidar pes etmiyor. Yalanlara dayanan iktidarını sürdürmek için büyün acılara ve yıkımlara yol açan bu afetlerle değil bu yangınlar karşısındaki hazırlıksızlığını, acizliğini, başarısızlığını ortaya koyan basınla uğraşıyor. Yangınlarla ilgili gerçekleri varlığı için bir tehdit görerek halkın en temel haklarından biri olan haber alma hakkını engellemeye çalışıyor. Sözde sansür yasaktır. Ama iktidar RTÜK eliyle televizyonlara sansürü dayatmakta, uymayacak olanları ise ceza ile tehdit etmektedir. Sahada haber takibi yapan gazetecileri engelliyor. Ama bunca yıllık iktidarlarının sonunda yarattıkları tahribatlar öyle bir noktaya geldi ki, ne yalanları ne baskıları ne zorbalıkları hakikatin önünde set olabiliyor. Bu konuda artık ne yapsalar nafile.
Ve en çok da bunun iktidardakiler farkında ve bir dönemin sonunun geldiğinin korkusunu duymaktadır. Sosyal medyada sarf edilen en ufak bir söze bile gösterdikleri orantısız tepkinin altında bu korku yatmaktadır. Bunun en son örneği olan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Ekşi Sözlük’teki “halkın ayaklanması için daha ne olması gerekiyor?” başlıklı içeriğe ilişkin açtığı soruşturma aslında duydukları varlık korkusunun büyüklüğünü de göstermektedir.
Belki de iktidarları boyunca tek haklı oldukları konu, bu korkularıdır. O zaman bize düşen de bellidir aslında. Ne pahasına olursa olsun, bedeli ne olursa olsun, korkusuza iktidarının yalanlarının üzerine korkusuzca gitmek ve hakikat için mücadele etmektir. Bunları yaptığımız her an iktidarın kaçınılmaz sonunu biraz daha yaklaştıracaktır.