Yeryüzü böyle “sosret” görmedi

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Sonradan görmelik işte. Ayıbı ne bilsin ki! Her diktatör gibi, Türk’ün Recep’i de gölgesinden ürken bir korkak. Yüz araçlık polis konvoyu ile balık almaya, aynı konvoy ile şoförlerle buluşmaya gidiyor. Yurt dışına giderken kargo uçaklarıyla arabalarını, koruma ordularını da yanında taşıyor.
  • Erdoğan, Washington’da insan olanın midesini bulandıran bir söylemle, Kürt öldürmekle övünüyordu. Öldüre öldüre bitirme sözü veriyor, NATO’yu öldürmeye destek vermemekle suçluyordu. Yüzüne ayna tutan çıkmadı. Sadece ona bakıp bakıp güldüler, eğlendiler…

“Sosret” deyimi, 19 bine varan kelime hazinesiyle dünyanın en zengin, ama  öte yanıyla barbarların “yasak duvarı”yla çevrili esir Kürtçede, “rezilliğin gülünç sefaleti” demektir. İnsanın çeşitli “sosret” halleri vardır.

Misallerle anlatmak gerekirse eğer, Habeşistan (Etiyopya) diktatörü Haile Selasiye bir metrelik boyu ile “Aslanlar Aslanı, Krallar Kralı” unvanlıydı. Ortadoğu’nun kimi kralları, bir zamanlar danışmanlar ordusunu, uşaklarını, peşkircilerini, ayak yıkayıcı, masajcılarını ve  dalkavukları, özel hizmetkarlarını uçaklara doldurup “göç eder” gibi dış gezilere çıkıyorlardı. Görkemli görünmenin sosret halleri yani.

Günümüzün ırkçı büyük Türk büyüğü Recep, sonradan çöktüğü hazineler ve avucunda topladığı güçle, sanki bir zamanlar pazar yeri artıklarıyla beslenen değilmiş gibi duruyor.  Gecekondu paxası olduğunu, okulda olması gereken saatlerde “kalpazanlık zanaatıyla” ekmeğinin izini süren değil de, kuş sütü ile beslenip, pamuklara belenerek karyolası altından yataklarda, deve kuşu tüyü yataklarda büyümüş gibi yapıyor.

Sonradan görmelik işte. Ayıbı ne bilsin ki…

Ayıp nedir bilmeden gelene yakışan bu. Çünkü ülkede duran ve yürüyen her şey, yani mal mülk, insan hayatı onun elinde. Bu hak ve yetki ile sonsuz kazancı, 23 yıldan beri birbirinin ardına dizdiği hayali vaatler ve Arnavut Mehmet Akif’ten okuduğu manzumelerle uyuttuğu Türklerin sırtından ele geçirdi. Yani alın emekle, alın teri ile…

Yaşasın yalan, dolan ve kalpazanlık…

Kendisi, emeğiyle kazandığı üzere günlük hayatında Saray, Köşk ve Kasr cinsinden 9 tane ayrı malikânede yaşıyor. Ne zaman ve canı nereyi isterse yani…

Sıfırdan gelen oğulları, kızları, damatları Karun’dan da zengin.

O kadar yetkili ki, o güç ve yetki Osmanlı Padişahları, İslam’ın Halifeleri’nde bile olmadı. Emretti. 10 tane Kürt şehir kasabası sıraya dizildi. Orada tahta parçaları, tuğla, taş ile barikatlara karşı Kürt gençlerini tanklar, toplar, füzelerle kıra kıra her yanı yerle bir ettirdi. Sonra zafer kazanmış goril gibi göğsünü yumruklamadı. Ama zafer narasını koyverdi.  

Kafası esince, bir imzayla on binleri işten, meslekten atarak ömür boyu açlığa mahkûm etti. Yargıya bir “ey” dedikten sonra Selahattin Demirtaş, yakın çalışma arkadaşları ve binlerce kişi 8 yıldan beri mahpus. Suçları Kürt olmak onların. Osman Kavala’nın suçu, cahiller diktasında varlıklı, insan ve entelektüel olmak.

Bakmayın kuru patırtılarına, siyasi partiler de onun. Ona rakip gibi görünen CHP’nin Genel Başkanı, “it başı” işareti ile selama durarak ırkçı ideolojisine biat ediyordu. CHP şimdilerde “Suriye’de işimiz ne?” diyor. Bu iyi de, Recep dün çağın barbarı İslamcı IŞİD’le ortaklaşa Suriye’yi işgal ederken, CHP Genel Başkanı, başarı dileklerini sunmak için yollardaydı. Aynı CHP Irak ve Suriye Kurdistan’ının işgaline terörle mücadele diyordu.

Oysa bırakın terörü, Kürtler 40 yıldır süren kırım ve yıkımda, içeriden ya da dışarıdan dişe dokunur bir zarar verdi mi, bunlara? Hayır, bir tek yol, köprü, fabrika ve tesis zarar görmedi. Kurdistan’daki tüm varlıkları yerli yerinde duruyor. O halde hangi terör? Türk mü rahatsız edildi? Bırakın onu, Türk tavuğu mu kanadı.

Ama yanan köyle, yok edilen şehirler, 17 bin 500 faili meçhul cinayet orada dururken, terörist olan da Kürtler…

Her neyse konumuz, sonradan hazinelere konma görgüsüzlüğünün sefaleti…

Her diktatör gibi, Türk’ün Recep’i de gölgesinden ürken bir korkak. O yüzden, 100 araçlık polis konvoyu ile balık almaya, aynı konvoy ile şoförlerle buluşmaya gidiyor. Yurt dışına giderken kargo uçaklarıyla arabalarını, koruma ordularını da yanında taşıyor. Britanya, konvoyuna izin vermeyince, Kraliçenin cenazesine bile gitmiyordu. Berlin’de maç seyretmeye 100 arabalık konvoyla gitti. Medyaya göre üç günlük Amerika gezisine 5 uçakla gitti. Koruma ordusu ve zırhlı araçlarıyla, Berlin’den sonra Washington’da da gülünesi seyirlik oldu.

Gülünç ve eli yüzü, boydan boya tüm bedeni kan içinde olan diktatör Washington’da, o kendine yakışan aklı, zekasıyla dünyayı karanlık, insanları kimileri gibi kandırılmaya teşne aptal yerine koyarak, Kürtlere terörist diyordu. Beş kıtadan derlenen kiralık İslamcıların başkomutanı olduğunu unutarak…

 Suriye bir milyon ölünün katilini hak bilen, Kuzey’de Rojava ve Irak Kurdistanı’nda, yani üç parça Kurdistan’da katliam yapmayı, yüzbinlerce Kürt’ü yeri yurdundan sürmeyi adalet bilen; al sana bir kaçık, zır deli…

Ve bu kişilik, Washington’da insan olanın midesini bulandıran bir söylemle, Kürt öldürmekle övünüyordu. Öldüre öldüre bitirme sözü veriyor, NATO’yu öldürmeye destek vermemekle suçluyordu. İsrail’e katil diyordu, üstelik. İşgalci diye bağırıyordu. NATO’culardan bir tanesi, sesini çıkarıp “İsrail’in katilliği, işgalciliği iyi de senin Kurdistan’da, Suriye topraklarında yaptığın ne?” diye sormadı. Yüzüne ayna tutan çıkmadı. Sadece ona bakıp bakıp güldüler, eğlendiler…

İnsanlığın trajedisi bu işte: Bu dünyada taşlar bağlı, sağar köpekler serbest…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.